ŞERO AFRİN-VAHİT ABDO YOLDAŞIN ANISINA

Şero yoldaşı tanımak için öncelikli olarak Afrin’i tanımamız gerekiyor. Afrin, Kürdistan’da en güzel coğrafyaların başında geliyor demek yanlış olmaz. Hiç şüphe yoktur ki, ülkemizin her yerinin ayrı bir güzelliği vardır. Kaldı ki, güzellik bile göreceli bir kavram ve muhtevaya sahiptir. Bu göreceliğine rağmen “Afrin bir başkadır” demek yanlış olmaz.

Afrin; coğrafik olarak güzeldir, insani olarak güzeldir, emek olarak güzeldir bir de kültürel olarak ayrı bir rengi ve güzelliği vardır.

Afrin’e gidipte gören bir insan, asla ama asla Afrin’den kendisini kopartamaz. Böyle insanı kendisine bağlayan bir coğrafya, insanlar ve kültür enderdir demek gerçekten yanlış değildir.

Şero yoldaş Afrinlidir. Her bir Afrinlinin bir mesleği vardır. Meslek, altın bilezik olarak bilinir. Altın bileziği olmayanın bu toplumda yeri de olmaz. Kendi emeğiyle geçinmeyene yine değer verilmez. Hani toplumda “şöyle değilse kız verilmez” diye nasıl ki sözler varsa, Afrinlilerde ise mesleğin yoksa, emeğe bağlı yaşamıyorsan gerçekten kız vermek yoktur. Afrinler emeğe saygılıdırlar. Bir de kendisini yaratana değer veriyorlar.

İşte Şero yoldaş, henüz küçük yaştayken hem okuluna gider hem de meslek öğrenir. Öğrendiği meslek terziciliktir. Yani Hayati’dir. 8 yıl boyunca saflara gelmeden önce terzicilik yapmıştır. Bu yeteneğini birçok alanda gerilladayken de yapmıştır. Özelde Dersim’de arkadaşlarına bu konularda epey katkıları olan bir yoldaş olmuştur.

Birde her Afrin’linin sadece bir mesleği yoktur. Afrin’linin çoğu çok sayıda mesleği birlikte öğrenir. Terzicilik makinecilik, şoförlük, tamircilik derken bilirlerde bilirler. Doğrusunu söyleyecek olursak Devrim saflarında en çok gerillaya yardımları olanlar biraz da Afrin’li yoldaşlardır. Öyle ki yetenekleriyle kendilerine erkenden yer açarlar.

İşte Şero yoldaşta 1998 yılında yönünü ülkeye verdiğinde bu yetenekleri ona çok şey kazandıracaktır. Önce Zap alanına gelir. Ardından Barzan, sonra Zagros derken birçok alanda çalışma yürütür.

Gelirken 18 yaşındadır; ancak zaman ilerliyor ve yaşı da biraz onu ileriye götürüyor. Olgunlaşma yaşla mutlaka bağlantılıdır; ancak olgunluk bir de yaşam tecrübesiyle direkt ilintilidir. Şero yoldaş, gencecik yaşına rağmen oldukça büyük deneyimler yaşamıştır. Pratiklerde kalmıştır. Artık komutanlaşmış ve eski tecrübeli bir yoldaş olmuştur.

Güneyde kalırken bazı yerlerde terzicilikte yapacaktır. Jeneratörler tamir edecektir. Bir de dağlarda doktorluğu da öğrenecektir. İyi bir sağlıkçıdır.

Artık deneyimi daha fazla artmıştır. O yeni dönemde kararını Özel Kuvvetler’de kılacak ve Özel Kuvvet çalışmasına geçecektir. Önce fiziki olarak güçlenecektir, ardından da ise teknik donanımını güçlendirecektir. Tuzaklamalarda, patlayıcılarda iyi bir eylemcidir. Eli adeta her çalışmaya yatkındır. Bunun için girdiği her çalışmada adeta bir meslek ustası gibi adım atacaktır. Onu tanımayanlar, onun yıllardır bu işle uğraşan biri olarak bileceklerdir. Hâlbuki Şero yoldaşta birçok yoldaş gibi bu çalışmaya yeni başlamıştır; ancak duruşu ve katılımıyla ilk elde göz doldurandır.

Özel Kuvvetler çalışmasına gelirken niçin geldiğini “Kuruma girmeden önce de uzun zamandır üzerinde yoğunlaştığım konu; yetersizlikler ve anlama-kavrama zayıflıklarını önemli oranda bilince çıkardığımı, bu temelde kendimi hazırlayıp kararlaştırdığımı belirtebilirim. Önerim intihar eylemliliğidir, kendimi hazır görüyorum” belirtecektir.

Yine yeri gelmişken “Kurum dışında çözüm ve başarı yolu göremiyorum. Askeri eğitimlerde zorluklarım var. Aşacağım” diyerek keskin bir tavır sahibi olduğunu herkese gösterecektir.

Bu kararlığa PKK ideolojisine olan inancıyla açıklayacaktır. Öyle ki, bir keresinde ona gücünü nereden alıyorsun? diye sorulduğunda; “Özgürlük ilkesini en fazla yaşamsallaştıran ideoloji olarak görüyorum” diyecektir.

Bu özgürlük ilkesine olan sarsılmaz inancından asla taviz vermeyerek inadına bağlı yaşamasını bildiği gibi, teorik olarakta buna inanarak yaşamayı esas almasını da her zaman bilmiştir. “Benim için esas olan çalışmayı sonuca götürmektir, ısrarlıyım” diyerek bir militanın nasıl olması gerektiğini de hepimize görüşleriyle söylemesini bilmiştir.

Artık bu tecrübe, bu pratik, bu kararlılığın ardından gidilecek yer, devrimciliğin en fazla sınandığı yer olan kuzey sahasıdır. Şero arkadaşta bunu yapacaktır. 2004 yılında yönünü kuzeye verecektir. Hem de en kuzeye yani Dersim sahasına…

Şero yoldaşla kalan bir yoldaşı onu anlatırken onun hangi yeteneklere sahip olduğunu bize öncelikli olarak aktaracaktır.

“Şero arkadaş, 2004’te Dersim’e gelmişti. Dersim sahasının cepheleri vardır. Doğu cephesi, Batı cephesi gibi. Yine eyaletleri vardır Karadeniz gibi Koçgiri gibi. Şero yoldaş Dersim sahasında kaldığı müddetçe her zaman Doğu Cephesinde kalmıştı. Yani Pülümür hattı onun meskeni olmuştu.

Çok yönlü ve yetenekli olan bir arkadaştı. Çok yaratıcı bir tarzı vardı.

Şero arkadaş yoldaşına bağlıydı. Dürüst, saf ve emekçi bir arkadaştı ve bu yönleri çok seviliyordu. Onu katılmadan önce yani sivilde tanıyordum. Katılmadan önce 8 yıl terzicilik mesleğini yapmış ve Güney’de de Dersim’de de elbise dikimini en güzel şekilde yapmıştı. Doğrusunu söylersem bende terzicilik yapmıştım; ancak Şero yoldaşın terziciliği bambaşkaydı. O ruhunu katarak yoldaşlara elbise dikiyordu. Bu işten iyi anlıyordu. Ayrıca teknikten anlıyordu

Doktorluk tecrübesi de vardı. Dersim’de en iyi mayıncıların arasında gösteriliyordu. Adeta on parmağında on marifet vardı ve yetenekli bir yoldaştı. Hangi işi yapıyorsa en iyisini nasıl yapabilir hassasiyeti ve yaklaşımı vardı. Fedakârdı. Çok içten ve canlı katılıyordu. Kendisini hiçbir işten geri çekmiyordu ve ne yapabiliyorsa iyi bir şekilde yapmaya çalışıyordu.

Şero arkadaş Dersim’e geldikten sonra sürekli mayınlama işlerinde en çok kafa yorup ve en çok sonuç alan bir arkadaştı. Yerleştirdiği tuzaklar kesinlikle sonuç alıyordu ve düşmana çok da kayıp verdirtiyordu.

Gerillacılığı da temizdi, duyarlıydı. Disiplini seven bir yoldaştı. Özcesi iyi bir gerillaydı. Askeri mantığa sahipti. Gittiği yerlerde rolünü oynuyordu. Düşmana karşı kini ve öfkesi çok büyüktü. Bunu her seferinde dile getiriyor ve buna göre pratik içerisine de kendisini katıyordu.

Şero yoldaş, gerçekten işlerin tam ortasında yerini alıyordu. Nasıl ki büyük basıncımız, sinemacımız, kültürcümüz Xelil Dağ yoldaş “işin tam ortasında yer almam gerekiyor” sözü aynı bir tarzda Şero arkadaş içinde geçerliydi. O’da işin her zaman tam ortasında yerini alıyordu.

Arkadaşlar içerisinde bu duruşuyla kabul gören bir yoldaştı. Herkes tarafından hem sevilen hem de sözü dinlenen bir arkadaş olarak yoldaşların arasında yerini almıştı. O nereye giderse gitsin mutlaka onu soranların sayısı oldukça fazla olurdu. Biz ise bu durumu ondan dolayı kıskanırdık. Onun gibi olmak, onun gibi yapmak bizde bir tutku haline gelmişti. Bunu açıkça belirtmemiz gerekiyor. Bu bütün arkadaşlar içinde geçerliydi. Bir aralar biz bir eylem hazırlığı içerisindeydik. Bulunduğumuz alanda daha öncesinde bir eylem hazırlığı yapılmıştı. Düşmanı yol kesme taktiğiyle araziye çekip, arazide darbeleme biçiminde bir eylem planlaması, eylem hazırlığı yapılmıştı. Yolu da kesmiştik ne var ki, düşman araziye çıkmamıştı. Düşman araziye çıkmayınca hazırlıklarımız ve planımız da boşa çıkmıştı.

Ardından geri çekilerek farklı çalışmalar için kendimizi yeniden örgütlüyorduk. Bu arada düşman da o civarda olduğumuz bilgisini almıştı. Bizde artık ona göre düşmanın arazide gizli birlikler biçiminde pusulamalar yapacağını öngörüyorduk. Ona göre de hazırlıklarımız vardı. Örgütlememizi de ona göre yapmıştık; fakat planlamamızda olmayan beklenmedik bir iş çıkmıştı. Toplu olarak erzak çıkarıp kaldırmamız gerekiyordu. Erzak sırtla taşındığı ve hızla araziye çekip kaldırılma ihtiyacı olduğu için, ne kadar çok sayı olursa o kadar iyi olacağını düşünmüştük. Bizde bunun için yanımızda bulunan yoldaşları dağıtmamıştık. Bir aradayken bu işi yapıp dağılalım diye düşünmüştük. Noktadan çıkarken herhangi bir şey yoktu. Gündüz keşfimizi yapmıştık. Düşmanın böyle araziye çıkacağını tahmin ettiğimiz için gün boyu keşif yapmıştık. Ardından harekete geçtik. Noktadan görev yerine kadar herhangi bir şey olmamıştı. Güvenlik açısından bir pusu yeri de denetim altına alınmıştı.

Ay ışığı henüz yeni yeni çıkmaya başlamıştı. Biz giderken bir şey olmamasına dayanarak dönüşte çok ciddi bir şey beklemiyorduk, fakat yine de askeri mantık deneyimi ve birazda düşman hareketliliğinin bilmenin getirdiği olabilirlik üzerinden de yaklaşıyorduk. Ne olursa olsun giderken bir şey olmamış, pusu falan olmamış üzerinden yaşanılan bir rahatlıkta üzerimizde vardı. Dönüşte biz giderken büyük ihtimalle düşman bir hareketlilik fark etmiş olmalıydı. Düşmanın gizli birliklerinin de arazide olduğunu zaten biliyorduk. Köpek havlamaları da etkide bulunmuş olmalıdır ki, düşman bizim erzak alacağımız noktayı tahmin etmiş, ona göre de yol güzergâhımıza pusu atmıştı. Kaldı ki, noktamızı daha önce düşman biliyordu. En azından hangi istikamette kalacağımızı tahmin etmişti. Bunun için düşman noktanın girişinin ön tarafına pusu atmıştı.

Yükünü alan her arkadaş ilerlemeye başlamıştı. Grup grup ilerliyorduk. Orada çok birbirine yakın kalabalık bir şekilde yürümekte çok iyi değildi, gerilla kurallarına da tersti. Bunun için yükünü alan öne doğru yürümüştü. Yükler de ağırdı. Özelde Cemal arkadaş ile Şero yoldaşlar ağır yük almışlardı. Her yoldaş bir torba unu sırtlarına vererek noktaya doğru öne atılmışlardı. Geride kalan kadın arkadaşlar olmuştu. Herkes gücüne göre erzak alıp yola koyulmuştu.

“Ağdat” denilen köye yakın bir yerden geçecektik. Açık bir yerdi. Köylüler oraya “Balveren” diyorlardı. Dediğim gibi çok dezavantajlı bir yerdi. İnsan orada pusuya düştü mü kurtuluşu olmazdı. Kısa bir mesafeydi, ama çok tehlikeli bir yerdi de. Bunun için öne çıkanlar öncelikli olarak burayı sağlama almayı hedeflerdi. Gelirken bir şey olmasa da yine de önde gidenler duyarlı gitmişlerdi. Ne var ki sırtlarında bir torba un varken istenilen duyarlılık gösterilemezdi. Önde Cemal ve Şero yoldaşlar ilerlerken düşmanın pususuna düşmüşlerdi. Ardından yoğun taramalarla bir çatışma başlamıştı; ancak öyle görülüyor ki, Cemal ve Şero yoldaşlar düşmanın ilk taramasında yaralanıyorlar. Ardından çatışıyorlar; ancak daha sonra kan kaybından dolayı yoldaşlar şehit düşüyorlar.

Kod Adı: Şero Afrin

Adı Soyadı: Vahit Abdo

Şahadet Tarihi: 8 Haziran 2008’de Dersim Ovacık’ta Çatışmada Şehit