BEN EN ZOR YERDE OLMALIYIM ÇÜNKÜ PKK’Yİ PKK YAPAN ZORLUKLARDIR

Tarihin akışında gerek insanlık için gerekse bir sistem için olsun; şayet gerçeklerin dilinde bir ihanet yaşanmak istenmiyorsa, olay ve olguları buna yön verenlerin bakış açıları, erdemleri ve bir halkın ifadesinde ne anlam taşıdıklarını bilerek ele almak önemlidir. Tarih, ezenlerin insafına bırakılırsa iyi bilinmeli ki, o da kendi acımasızlığında er ya da geç mutlaka son sözünü bir biçimde söyleyecektir.

        Güncel olarak hepimiz iyi biliriz ki, tarihi yazanlar hep egemenler olmuş ve bunun yanında bırakalım gerçeklere yaraşır yorumları geliştirmeyi, çoğu zaman yaşanılanlar hiç yaşanmamış sayılmış, sadece döneminde spekülasyonlarla uyutulmaya ve bastırılmaya çalışılmıştır. Günümüz koşullarında bilgiyi, erdemi, güzeli arayan her insanın kendisini muazzam geliştirme ve yetiştirme imkanları gelişmiştir. Artık tek bir sesle sadece duyulması istenilenler haykırılmıyor. Bazılarımızın tarihsel bilinci tam olgunlaşmamış olsa da, bin yıllardır yaşanılan acıların birikimi, bizden habersiz kendisini genlerimize yerleştirmiş ve hep bir potansiyeli barındırmıştır.

Bu kadar yabancılaşmış gerçekliğimize karşın, kendimize hep “kimim, kendimi neden arıyorum, nasıl var olabilirim?” sorularını sormaz mıyız? Soru işaretlerini kaybeden halklar olarak şimdilerde daha fazla cevaplar bulmakla beraber sorularımız gün be gün artıyor, derinleşiyor. Tabi tüm bunlarla birlikte bütünden bireye ulaşmak kadar, bireyden bütüne ulaşmak da tarih biliminin önemli ilkelerinden biri olmaktadır. Bu yüzden gerek toplumlar için gerekse hareketler için olsun, ileriye dönük atılan her adımda rol oynayan mekanizmaları ya da kişileri iyi bilmek gerekir. O zaman, eğer denildiği gibi “tarih insan emeğinin ortaya çıkardığı birikimlerin bir toplamı” ise, neden en çok doğru tanımlanmayı bekleyen yine bu olgu oluyor? Kanaatimce bunun nedeni bizim kendimizi sorumlu görmememizdir. O zaman kendi sadeliğimizde, yaşantımıza iz bırakanları bilince çıkararak onların türküsünü haykırmak hepimizin görevi olmaktadır.

Kendisini adeta yoktan vareden bir hareket olarak, en büyük özveriyi gösterenleri yoruma fazla gereksinim duymadan, sadece kendi öz dinamiklerinde yansıtabilmek gerekir. Hepimiz tarafından bilinir ki, kendini tarihe mal eden kişiliklerin en temel karakterleri, zamanın göreliliğinde tüm olasılıklara karşın, ulaştıkları bilincin yanı sıra an’ın karmaşasında kararlılıklarını pratikleştirme özellikleridir. Özellikle bu gerçeklik, tüm dinamikleri betonlaşmış bir halkın hafızasına yerleştirmek ve umut tohumunu yeşertmek içinse, buna verilecek anlam hiç de küçümsenemez. Yine yaşanan gerçekliğin bir resmidir ki, hiçbir kahraman yaşadığı koşullarda tam olarak anlaşılamamıştır.

 Zaten onları farklı kılan özellikleri de bu gerçeklikleridir. Bir insanın inandığı gerçeklikler ve değerler uğruna her yönüyle sahip olduğu motivasyonu insanlığa dair en büyük erdemlerden biridir. İşte şehit gerçekliği bu anlama gelmektedir. Bir halka gibi birbirini tamamlarak, bayrak yarışı gibi elden ele geçen özgürlük meşalesini günümüze taşıyanlar yalnızca onlardır. Birbirlerine benzerler. Ortak özelikleri onurlu bir yaşam için gerektiğinde canını ortaya koyma, bu temelde yaşamın üzerine basa basa gitmelerdir. Bu örnekler içerisinde bir tanesi de Bahoz yoldaş olmaktadır. Bahoz yoldaş Hakkarilidir. Orada büyür, orada partiyi tanır. Zifiri karanlığı aydınlatan özgürlük eylemlerinin sesi hergün yanı başında duran Berçelan’dan saçmakta, şehrin içine nüfus etmektedir. Gerillanın şah damarı kadar kendisine yakın olduğunu bilmektedir. Ya Berçelan ya Bervesevine ya da Katolar’daydılar. Dağların uçlarına vuran tan ışınları adeta bir aracı olur aralarında. Yaşam onun gibi gençleri sanki dağa hazırlamakta, her gün bunu hissetirmektedir. Doğru bir hisstir bu. Yoksa, bu dağ başlarında gömbürdüyen, ışık saçan özgürlük savaşçılarının ne işi vardı? Dağlar bizimdi ve uçlarında bizim bayrağımız dalgalanmalıydı. Bu sade cümleye iman gibi inanan Bahoz yoldaş, gözlerini başka bir şeye dikmeyerek gözlerini Berçelan dağlarına çevirmektedir. Bahoz yoldaş, bilinçli bir şekilde sistemle boğuşarak mücadele etmektedir. Sistemin bir zamanlar Dersim’de uyguladığı asimilasyon politakasını Hakkari’de de uygulayarak okul aracılığıyla gençleri Kürtlükten, özgürlükten koparmak istemektedir. Küçük bir şehire bütün Türkiye’yi taşırma gibi bir hedefle Kürtlük özünü koruyan bu şehri Türkleştirmenin peşinde olduğunu bilen Bahoz yoldaş, bundan kaçarak karşıtına geçer. Bir çok imkan sunularak özgürlük mücadelesinden kopartılmaya çalışılan öğrenci gençlikle sonuç alacağına inanılmakta, bunun için de epey  çaba sarfedilmektedir; ama Bahoz yoldaş gibi gençler şahsında bu plan tutmaz. Okulu bilinçli bir katılım için lehinde kullanan Bahoz yoldaş; partiyi takip etmekte, çıkan her yayınını okumaktadır. En son 2001 yıllında kararını vererek gerilla saflarına katılır. Xınerê alanında temel eğitimini gördükten sonra TÇM çalışmaları için beli bir süre çalışıp, ardından yine gerillaya gelir. 1 Haziran hazırlıklarına katılarak ilk elden kuzey için öneri yapar ve düzenlemesi Dersim alanına olur. Bahoz yoldaş oldukça duyarlı bir yoldaştır. Arazi, düşman, halkın durumu gibi olgulara bir araştırmacı gözüyle bakarak, Dersime ulaşır ulaşmaz, alan ve yol süreci hakkında detaylı bilgi içeren rapor hazırlayıp anakarargaha gönderir. Ardından boşalmış alanlarda gerillanın varlığını hissetirmek için hep askeri çalışmalara önem verir. Onunla bu alanda kalmış arkadaşlar kısaca Bahoz yoldaşı şöyle anlattılar:

 Dersim’de hep savaş cephesinde yerini almak istiyordu. 3 sene Dersim’de kaldıktan sonra Karadeniz alanına geçti. Hep derdi ki, “ben zor yerlerde yerimi almak istiyorum.” 2 defa Karadeniz alınına geçti. ikinci defasında ağır bir şekilde yaralanmıştı. Büyük bir coşku ve istekle yaşama katılıyordu. Hep “iyi bir şekilde pratik sergilemiyorum” derdi. Katılımı yoldaşlarının dikkatini çekerdi. Bazen sessiz kalır, bazende hiç tahmin etmediğimiz şakaları o yapardı. Yaklaşımlarında yoldaşlara inanç verirdi. Herkes onunla yaşamak istiyordu. İkinci defa ağır yaralandı. Bir kolu sakat kalmıştı. Onun yaralanması yoldaşlarını çok etkilemişti. Yaralı halde 15 gün yol almış, yürümüştü. Büyük bir direniş sergilemişti. İrade sahibi bir yoldaştı. Bu haliyle arkadaşlar çatışmaya girdikilerinde o da çatışıyor geride kalmıyordu. Hiçbir gün bile “şuram ağrıyor, buram ağrıyor” demedi. Arkadaşlar onu güneye göndermek istediklerinde, o tersine daha fazla batıya gitmeyi önermişti. Yarası kısa bir sürede iyileşti; ama bir kolu sakat kalmıştı. “Zorlanır” diye güneye gönderilmesi gerektiği halde, O bunu kabul etmedi ve bu haliyle çalışmalara katıldı. Operasyona çıkmış düşman güçlerini keşif etmek için kendisini ısrarla dayatır ve  giderdi. Keşif yeri uçurum olduğundan dolayı ayağı kayar ve uçurumdan yuvarlanır. Bahoz yoldaş böyle şehit düşer. Kayalıklardan düşme Kürtler’de masallara konu olmuştur. Bir gül biçiminde yeşerileceğine inanılmaktadır. Bahoz yoldaş da bütün gerillanın gönlünde saklı olan bir gül gibi bir gün mutlaka yeşerecektir. Bütün gerillalar da buna inanmaktadırlar.

Gül güzelliktir, gül sevgi, itinadır. Sevginin, ilginin, özenin olmadığı yerde büyümez gül. İnsan yüreğindeki sevgi, toprak, su ve havayla buluşunca varolur, biri eksik olduğunda olmaz. Doğa tanrıçasının ellerinde aşkla yaratılmış şaheseridir gül. Bunun bilincinde mağrur durur, boynunu bükmeden solar. İnsanlar yüreklerindeki sevgileri, özlemleri onunla anlatmayı, onunla gülüşler yaratmayı, başlangıcını bilmediğimiz zamandan bu yana seçiyorlar. Gül, en çok barışa yakışıyor. Barışın olmadığı yerde, savaşın hüküm sürdüğü topraklarda mümkün mü gülün bitmesi?

Ortadoğu, Kürdistan kaç bin yıldır hasrettir güllerin yeşerdiği, gülünen zamanlara. Barışa olan inancı, özlemiyle Gül yürekli bilge insan,  “Gül Bayramı” diye bir günü  bizlere armağan etti. Gül ekmek istedi, gülümsemenin yüzlerde donduğu topraklarımıza. İnatla, sabırla toprağı yabancı otlardan temizlemek, havalandırmak, ekime hazır hale getirmek için; her tür zararlı bitkiye, engele karşı bıkıp usanmadan savaştı 35 yıl boyunca. Onlar savaşla, kanla beslenenler gül bitmesin diye betonlamak istediler toprağı. “O” tek kişilik bir ordu olarak savaştı, egemenlik kültürünün binyıllardır biriktirip uzmanlaştığı hile ve düzenbazlıklarıyla. Ehriman ve Ahura Mazda bu karşılaşmada bir kez daha kavgaya tutuştu. Hani tek yüreğin içindeydi ya aydınlığın ve karanlığın kavgası, “O” sonsuza dek kovmuştu yüreğinden Ehriman’ı, savaştıklarının yüreğindeki tutulamayacak kadar az da olsa ışık demetlerini topladı gece-gündüz demeden, bıkıp-usanmadan. Toprakta gül bitmesi için önce savaştıklarının yüreğine ekmeliydi gülleri; ama onların yüreklerinde bin yılların kirlilikleri, atıkları birikmişti. Her seferinde karanlık baskın geliyor, bilge insanın o kirlilikleri çatlatıp kırmasına izin vermiyordu.      

Güllerle yaşamasını bilmeyenler, gül yetiştirmesini bilmeyenler, yüreklerinde gül açmayanlar, yine gül ektiğimiz topraklara bombalarıyla, silahlarıyla girdiler. Yüreklerinde gül bahçesi büyüten dünya güzeli can yoldaşlarımızı verdik toprağa. Savaştık kıyasıya, bu topraklara gül ekebileceğimiz zamanlara olan inancımızı hiç yitirmeden. Savaşacağız. Her savaşın barışa evrileceğini bilerek, “Bilge İnsana”, halklara özgürlüğü getiren onurlu bir barışı sağlama sözünü gerçekleştireceğimiz gün, güllerle geleceğiz. Güllerle ve milyonlarla karşılayacağız, gül yüzlü “Bilge İnsanı”. Güller ekeceğiz, gül yüzlü yoldaşlarımızın topraklarına, güllerle saracağız anaların yüreklerini, gülüşlerinden öpeceğiz çocukların.  İşte o zaman yerdeki bütün güller başlarını kaldıracak, baharın meltem yumuşaklığında olan esintisiyle halkımızın bayramını kutlayacaklardır Bahoz yoldaşımız da bu güllerden bir tanesi olacaktır. Şehadetinin önünde saygı ile eğiliyor güllerin yeşermesi kanımız pahasına da olsa bunda bir millim bile geri adım atmamanın sözünü huzurunda tekrar veriyoruz.                                                                                                                          

                                                                                                                                              Mücadele Arkadaşları

 

Kod Adı: Bahoz Hakkari

Adı Soyadı: Mecit Caner  

Şahadet Tarihi ve Yeri: 27 Nisan 2009’da Dersim’de göreve giderken kayadan düşmesi sonucu şehit düştü.

Kategori: Şehit Anıları