Dağ Sevdalısı; “Rubar Kerboran”

Yaşam, anlaşıldığı kadar yaşanılır. Bir sır gibidir, peşinden koşarsın. Nasıl ve seni nereye götüreceğini çoğu zaman bilemezsin. Yeter ki cesur ol ve nereye gideceğinden korkma, sadece yol almaya bak. Hele bir de devrim yollarına çıkmışsan, o zaman ufkun daha derinlerde olmalı ve neyle karşılaşacağını beklemeden devam etmelisin…

Rubar arkadaşı anlat deseler ilk akla gelen belki de, hiç durmadan devrim yolunda yürümek, derim. Öyle tanıdım; kararlı ve iradeli! Hiç yılmadan yürümesini öğrenmişti. Çok şey görmüştü o gencecik ömründe. O yaşadıklarının yarattığı ağır kişiliği hemen karşısındakine hissettirirdi. Devrim yoluna girmiş Kürt çocuklarının vakur duruşunu en iyi yaşayanlardandı.

Kerboranlı bir ailenin metropol yaşamında geçmişti çocukluğu. İstanbul’da yaşamak, yaşamı orada tanımak ayrıdır. Bir girdap gibi insanı yutar. Kudretli bir şehir olarak bilinen İstanbul için derler ki, dünya üzerinde üç imparatorluğa başkentlik etmiş tek şehirdir. İmparatorlukları yutan bu kent ondan daha kadim bir halk olan Kürtlerle baş edememiş. Nice imparatorluklar, medeniyetlere beşiklik eden bir coğrafyadan sonra, İstanbul dünkü çocuk sayılır Kürt insanının yanında.

İşte Rubar arkadaş da o vakur, asi duruşunu köklerinden almıştı. Doğal, sade, özlü kalmayı başarmıştı. Saftı, temizdi. Bir çocuk ruhu ile mücadeleye katılmıştı. Gerilla saflarına gelmeden önce aktif olarak gençlik çalışmalarında yer almıştı. Bu çalışmalar sırasında düşmana esir düşmüş ve zindanı yaşamıştı. Zindan ile düşmanı daha yakından tanımıştı. Ondan olacak ki, öfkesini bilenmiş, kınından çıkmış kılıç gibi durmuştu düşmanının karşısında…

Bir yanı çocuk kalmıştı. Hiç büyümemiş gibi hep coşkulu, güler yüzlü. Gülmek her insanda ayrı durur, O’nda ise bir başka ayrı duruyordu. Enerjisini çevresini veriyordu. Yağmurda ıslanan çocuklar gibi, sürekli koşmak, yağmurun tadını çıkarmak istiyordu. Ne olursa olsun yaşamın güzel hem de fark etmediğimiz kadar güzel olduğunu anlamış, sırrına ermişti. Bu yönüyle Ş. Arhat arkadaşa benziyordu. Zaten birlikte geçirdikleri zaman içinde aralarındaki sıcak bağın nedeni de ikisinin de bu ortak yanının olmasıydı.

Dağ ve gerillacılık O’nun için adeta Zümrüd-ü Anka’nın mekânı olmuştu. Rivayete göre derler ki kuşların hükümdarı Zümrüd-ü Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş. Rubar arkadaşın da, dağlara ve dağlılara olan sevdası, kendi küllerinden yeniden yaratılmasından gelmişti.

Medya Savunma Alanlarından geçen yıllarda elinde kamerasıyla gerillanın en güzel anlarını tüm dünyaya tanıtmak için çalışmıştı. O yıllar bir taraftan TC faşizminin diğer yandan DAİŞ çetelerinin saldırdığı yıllardı. Halillerle başlayan dağ basını geleneğinin o yıllardaki en yüce temsilcilerinden olan Deniz Fırat arkadaşın izinde yürümeyi seçmişti. HPG-BİM çalışmalarında kaldığı süre içinde kendinden öncekilerden kalan mirasa sahip çıkmanın ve geleceğe taşımanın heyecanı ile tanışmıştı. 2015-2016 kışında geçen basın eğitimi ardından Maxmur-Kerkük cephesinde, gerillanın mevzilendiği alanlara gitmiş ve Kürt halkının savunma gücü olan gerillanın mücadelesini tarihe kaydetmişti. O topraklar, Deniz Fırat arkadaşın şehit düştüğü yerlerdi. Oradaki savaşı ve özgürlük mücadelesini anlatmak, Deniz gibi olmayı gerektiriyordu. Rubar arkadaş da, en sorumlu bir şekilde kendini çalışmalarına katmıştı.

Tabii O yıllar, düşmanın Kürdistan şehirlerine vahşice saldırdığı yıllar oluyordu. Tüm şehirlerimizin üzerinde zebani gibi gezen faşizm her yeri yıkmıştı ama ne savaşçıları, ne de halkımızı yıkabilmişti. Diz çöktürmek için yola çıkan düşman, karşısında amansız bir direniş ile karşılaşmıştı. Şehir direnişleri yeni bir tarih yazmıştı. Ve Rubar arkadaş da Çiyagerlerin, Nudaların, Zeryanların halayına katılmak, onların direnişlerini devam ettirmek için ısrarlı bir şekilde, 2016’da Botan topraklarına yol almıştı.  

Botan, O’nun için kuzey gerillacılığına adım attığı ilk mekânlar olmuştu. Bu sefer kamerasıyla değil, omuzunda silahıyla düşmüştü Botan yollarına. Devrim yürüyüşünün en sıcak anlarını Gabar’da geçirecekti. Komutan Agitlerin, Adılların mekânı olan, Gabar, savaşçılıkta bir üst aşamaya çıkma oluyordu. Tavında kızaran demir gibi O’da Gabar’da savaşçılıkta pişiyordu.

Tabii, Gabar’da kamerasız kalması bir yanını eksik bırakmıştı. Gerilla tarihine ve nice kahramanlara şahitlik eden Gabar’ı yaşamak kadar bir de tüm dünyaya tanıtmak gerekirdi. O, kısa bir sürede bunu görmüş ve bir şeyler yapmak istemişti. Hele bir de Arhat arkadaşın şahadetinin yaşanması, O’nu daha da derinden etkilemişti. Gabar’daki ilk zamanları ve Arhat’ın acısını yaşaması, belki de yıllardır hayalini kurduğu bu mekanlarda hiç beklemediği duyguları yaşamasına neden olmuştu…

Ölümler,  acılar ekilmek istenen ülkemin toprakları, direniş kokar. Yıldızsız gecelerin karanlığına inat, ışık olmak var, yollarını arayanlara. Rubar arkadaş da doğduğu kentte, belki de çocukluğunu birlikte geçirmediği ama aynı yolda buluştuğu Rojger Kerboran arkadaş ile birlikte özgürlük ateşini birlikte içmişlerdi. Işık oldular. Devrim yürüyüşünde bir kış günü halkımızın direniş halayına katıldılar.

Şehit Rubar arkadaşın anısına…

Mücadele arkadaşları(Demhat Tolhıldan)