Adanmışlığın en güzel timsaline…

Güzel insan, yazmalıyım değil mi?

Tüm çirkinliklere rağmen yazmak lazım değil mi? Çirkinlikleri de yazmalıyız. Çirkin, alçak şubatı ve içinde barındırdığı köhnemiş zihniyeti. Ve beyaza bürünmüş kalleş yüzünü…

Yazmalıyız değil mi?

“Yazmak zordur” diyordun. Tüm ısrarlarımıza rağmen, 20 mayıs 2000’de Metina’da bedenlerini toprak ana’ya verdiğimiz Emin, Ruken Garısa ve Xwûnreş’i “yaz” dediğimizde, “Güneşi ve Güneşin yörüngesine girenlerin öyküsünü yazmak zordur” diyordun. “Ancak dolu dolu ve anı anına yaşamak gerekir” diyordun. Ama yazmanı çok istemiş ve seni çok zorlamıştık. Sen ise “Çok zor, gerçekleri çırıl çıplak yazacak yürek ister” demiştin.

Gül yüzlü, mavi gülüşlü çocuk…

Bizi sabırdan çatlatacaktın hatırlıyor musun? Ben çok iyi hatırlıyorum, senin bizi nasıl içten ve derinden düşündüğünü. Çünkü sen ‘mahir’din, yani işinin ehliydin.

Nedense hiçbir zaman umutsuz bırakmadın bizi. Hep sığınılacak bir limandın. Kimin başı zorda kalsa hemen yanına koşardı, sana danışır, sana sorardı. Sen de ermişler misali ya izahına başlardın ya da Mahirce hemen pratiğinle gösterirdin.

Ve sonunda yazdın… Senin mütevaziliğin, alçak gönüllülüğün, olgunluğun, becerikliliğin ve elini attığın tüm işlerin en güzelini yapışın… İnsanı hayretler içerisinde bırakışın… Ve yürekten, beyinden sökülmemecesine iz bırakışın…

O bilge dervişler misali, ince, narin parmaklarının arasına kalemi aldın ve doğanın özünden süzülmüş ak sayfalara en içten, yüreğinin ta derinliklerinde ve beyninde en anlamlaşan bilinçle, an’ı belgelemek ve geleceğe yaşamı nakış etmek için yazmaya başladın. Kelime kelime, cümle cümle, en içtenliğinle Mahirce yazmaya başladığında hepimiz sevinçle birlikte sırtımızdaki yükün hafiflediği duygusunu yaşıyorduk. Bu anı hiç unutmam. Mahirce, yani işinin ehlice.

İşte bu yüzden “yazmalı mıyız” sorusunu sana soramadan edemedim.

GÜNEŞİN yoldaşı! Sen yazdın… Bu bitmeyen kavgada, nasıl bir duruşun sağlanması gerektiğini MAHİRCE sen yazdın. “Nasıl anlamalıyız”ı, “nasıl yaşamsallaştırmalıyız”ı sen yazdın. Doğa ve insanın nasıl cömertçe ve narince kendini yeniden var ettiğini; bir ipek böceği misali yaşamı ördüğünü; hangi söz ve pratiğin APO’cu tarz olduğunu ve her el attığın işin insanı kıskandırırcasına yerli yerinde olmasını sen yazdın… MAHİRCE sen yazdın.

İşte bu yüzden doğayla doğru bir bağ içinde olduğunu… MAHİRCE sen yazdın. Nazlı meşe özünde olan ‘ANA’ların nasıl böylesi evlatlar doğurduğunun ispatını yaptın. Ve en içtenliğimle inanıyorum ki o ana seni ÜLKESİNE DAMAT etmenin gururunu, Kürdistan anamız da seni bağrına basmanın gururunu yaşıyor. Kutsal analık, seninle, özünde olan şefkati, sevgiyi, sevecenliği ve bereketli doğurganlığı gönderdi ülkemize.

MAHİRCE sen yazdın nasıl kıskanılırlığı…

Her şeyinin gözden kaçmaması. Hele kıyafetlerinin bile gündemimizi meşgul edişi. Belleklerden hiç silinmeyen gülüşün, düz kumral saçların ve o saçların üzüm karası gözlerinin üzerine salkım dalları gibi sarkışı…

Kendini bazen koyverişin ve adeta dervişler gibi oluşun; hep espriler yapıp “bir asan eksik”  deyişlerimiz, bazen derin derin dalışların…

Hele o DOĞA ANA’yı kıskandıran ahenkli canlıların dizilişleriyle girdiğin ‘yarış’… O zarif edanla yaptığın yemekler, hamurundan yoğurduğun belli olan ekmek yapışın, tavla , satranç, dama, voleybol, futbol oynayışın…

MAHİRCE yazdın. Hiç unutulur mu?

Gönülleri feth edişin, birlikte yaşadığın tüm arkadaşların yüreğine, beynine hemencecik girme yeteneğin ve oralarda en yüceye taht kuruşun… Hiç unutulur mu? En ağır eleştirileri yapmana rağmen, kimseyi kendisinden soğutmaman ve uzaklaştırmaman… Her davranışının eğitsel olgunluğun; hele o kışın yaptığımız eğitim devrelerinde o MAHİRCE kurduğun sistemle Kürtçe, Türkçe, bilge, arif üslubunla anlatışların… Ve dinleyeni kendine odaklaman ve kendini bir bütün olarak çekim merkezi yapman… Hiç unutulur mu?

MAHİRCE sen yazdın!

Yüce yoldaşlık mertebesinde yıldızları kıskandırırcasına bayraklaştın. Emekle, sevgiyle, aşkla, kanlarıyla bu ülke topraklarını sulayanların ardılı olmayı başardın. Tıpkı tohum olup toprak anaya düşen ve büyüyerek filize duran tüm şehitlerimiz gibi. MAHİRCE sen yazdın tarihin intikamını.

Her koşul altında insanileşmenin bayrağını en yükseklerde dalgalandırmayı, MAHİRCE sen yazdın.

Değerlere nasıl sahip çıkılır? Değerlerin amansız savaşçısı nasıl olunur? Ve AŞK İŞÇİSİNİN BAHÇESİNDE OLMANIN ONURUNA NASIL LAYIK OLUNUR?  MAHİRCE sen yazdın.

Hep hatırlanmasını istediğin söz, “Unutma! Unutmak ihanettir” sözü… Unutmadık, unutamayız da. Hele şimdi asla! Nasıl unuturuz? “Tarih tekerrürden ibarettir” zihniyetinin lanetinin, kara şubat bulutlarının üzerimizde dolaştığı bu günlerde… Güneşimize karşı kirli ve alçakça gerçekleştirilen saldırıdan sonra, halkımızın özgür iradesine bu kadar yönelmelerinden sonra, asla unutmayız.

Ardıllarınız olarak hepimiz bir yüreğiz. Ve izinizden, AGİTLEŞEN, ZİLANLAŞAN, ZAGROSLAŞAN, SORXWİNLEŞEN, ADİLLEŞEN, VİYANLAŞAN, ŞİLANLAŞAN… yüreklerimizle, bilinçlerimizle yürüyoruz. Sizler gibi fedaileşmek yaşam amacımızdır. Sizlere bu temelde layık olacağımızın sözünü vererek ancak insanileşmenin maratonunu sürdürebiliriz.  Ve ancak sizin ütopyalarınızı, umutlarınızı ve yarım kalmışlıklarınızı, GÜNEŞİN yüreğine girerek yaşamsallaştırır ve evrenselleştiririz…

Bir kez daha senin ve tüm şehitlerimizin anısı önünde saygı ve sevgiyle eğiliyoruz.

Mahir SASON(M.Zakir Taş)ark.24 Şubat 2007’de Kelareş alanında şehit düştü.

 Devrimci Selam ve Saygılarımla

Mücadele arkadaşları adına  

PiroCanPAK