Takvim bu tarihi gösterirken, öncesinde 18 Ekim gecesini 19 Ekim’e bağlayan gecede büyük fedakârlık ve emekle hazırlanan Çele eyleminin adı Ş. Çiçek Devrimci Savaş Harekâtıydı. Ve bu eylemin başarıya ulaştığı kesindi. Eylem başarılıydı. 21 silah tepeden kaldırılmış ve bazı teknik malzemeler. Yine Çele gruplarında bir arkadaş Şehit düşmüş burada da 3 silah 1 cihaz kaldırılmıştı. 100 den fazla düşman kaybı vardı. Düşmanı büyük bir şoka uğratan bu harekât başarının ifadesiydi.
Eylem başarılı olmasına başarılıydı ama ya sonra takvim şimdi 24 Ekim’i gösteriyor. Bu tarih aynı zamanda Pire Katliamına tanıklık ederken, şimdi söylenilmesi gereken sadece bir katliamıydı yoksa söylenilmesi gerekenler daha mı çoktu. Bu katliamdan kurtulan hiç olmazken kendisiyle birçok soruyu da getirdi. Burada 36 arkadaş 36 önderlik militanı, fedaisi, 36 can şehit düşmüştü. Birçoğu saldırı gruplarında yer almış ve geri dönmeyi başarmıştı. Yüreklerindeki özgür ülke özlemiyle ve en önemlisi de önderlikle buluşma umuduyla düşmanı yenip gelmek istemişlerdi. Ve olmadı. Hayalleri umutları ve yarına dair güzel olan her ne varsa kucaklarına doluşturup yürüyorlardı. Kendilerinden emin bir şekilde yürüyorlardı. Çünkü unutulmayacak bir başarının sürece neler katabileceklerini iyi biliyorlardı. Bu heyecan ve üstün başarıyla onları bekleyen yoldaşlarına ulaşıp adını sayamayacağım şehit düşen onlarca yoldaşlarının intikamını almanın verdiği huzurla paylaşmak için yola düştüler. Bu olayı anlatırken düşüncemin ve kalemimin kilitlendiğini hissediyorum. Çünkü olmaması gerekenleri yaşadık, beynimizden ve yüreğimizden vurularak. Ama yüreğime deyim yerindeyse taş basarak yazacağım.
Evet, eylemin verdiği yorgunlukla toplandı can yoldaşlar. Kararlaştılar geri dönmeye. Çünkü düşman tüm tekniği ve karadan başlattığı operasyonu genişletiyordu. Bu nedenle can yoldaşlar 24 Ekim akşamı gruplar halinde geri çekilme kararı alıyorlar. Ama geri çekilme güzergâhları aynı ve aralarında birer saat mesafe vardır. Öncüleri ve artçıları belirliyorlar. Neden olduğunu anlayamadığımız ama bin metre karelik bir arazide bir araya toplanıyorlar bu yoldaşlar. Pire bir köydür. Ayrıca Gozereşe’den başlayıp Kani Ofe’ye kadar uzanan vadiye de Pire vadisi diyoruz. Düşman ise genel Tiyare’den Kani Ofe’ye kadar Kazandere demektedir. Vadi uzun mu uzun ve dar bir vadidir. Bir tarafı Gare (Karadağ) dağı, diğer tarafı Semedar ve Çele Duguh’tur. Can yoldaşlar bu vadide yola koyulurlar. Ve Pire köprüsü civarında birbirlerini beklerler. Hani bu PKK’nin geleneğidir ve bu can yoldaşlarda bu geleneğin sürdürücüsü olarak yoldaşlarını bırakmazlar. Düşman etraflarını sarmıştır. Keşif uçakları yoğun dolaşmaktadır. Gruplar tek tek Pire köprüsünde buluşur. Saat gece 2 civarı yani 23 Ekim’i 24 Ekim’e bağlayan gecedir. Düşmanın denetimine girmişlerdi artık ve düşmanın vahşileşen ahlaktan uzak yüzü yansımıştı her yönüyle. Uçak, kobra, obüs ve panzerlerle vurdular can yoldaşlara. İlk vuruşta dönemin komutanlığını yapan Brusk ve Ruken yoldaşlar şehit düşmüştü diğer birkaç yoldaşla birlikte. Bu cehennemde kurtulan can yoldaşlar sabahı beklerken inanıyorum zaman dipsiz bir kuyu gibi gelmiştir onlara. Tıpkı benim aynı gece onları beklediğim gibi. Günün şafak atmasıyla hala sağ kalan yoldaşlar bırakmadılar şehitlerini taki onlarda yoldaşlarını bırakmadan kobrayla savaşarak tek tek şehit düşene dek. Evet, onları bekliyordum 22 Ekim günü konuşmuştuk heval Brusk ile randevu vermişti geldikleri o geceye. O gece gelecekleri randevu yerinde bekledim, bekledim ama gelmediler. Ben gittim gelmediklerini görünce nerden bilebilirdim ki hiç gelemeyeceklerini. Beklemektense o cehennemde olmayı tercih ederdim. 36 can yoldaşımla birlikte 37. olmam gerektiğini biliyordum ama olmadı. Şimdi boynu bükük bir bülbülün gülden ayrılışı misali yoldaşlardan ayrıldık ebediyen. Evet, beklentim sonsuz bir ayrılığa dönüştü. İnanmak istemediğimiz ve hala kendimizi ikna edemediğimiz bu gerçekliğe bu acı gerçekliğe inanmak zor. Onlar yoldaşlık ruhuyla ulaştılar hiç hak etmedikleri bu şahadete ya da hak etmedikleri şahadet biçimi desek daha doğru olacak. Ordaydım 2 ya da 3 saat uzaklıkta. Onları beklerken nerden bilebilirdim ki bu uzaklık hain düşmanımız tarafından ulaşılamayacak kadar aramızda mesafe açacak. Şimdi derin bir yalnızlığa gömüldük. Kara deliğin yuttuğu enerji gibiyiz. Büyük bir kayboluşla kendimizi ararken daha da kaybolduğumuzu fark ediyorum. Hangi yoldaşa baksam gözleri yaş dolu dokunsam ağlamaktan kendini alıkoyamayacak denli… Hiç kimse konuşmaya gerek duymadan gözleriyle paylaşıyor yaşadığımız bu acıyı. Çünkü siz gittiğinizden beri biz kendimize dönme cesaretini bulamadık. Kendimize dönmeye kalkışsak büyük bir deprem daha yaşayacağımızın farkındayız. Bir saniye bile dönemeyeceğinizin düşüncesi bile evrendeki bütün felaketlerden daha kötü bir düşünce olduğunu yaşamak herhalde daha büyük bir felaket habercisi olamaz. Bu felaketin felaketiydi. Ne siz ne de biz hak etmemiştik bu sonu. Şimdi ne kışlar, ne bahar ne yazlar ne de sonbaharlar eskisi kadar sizinle olduğu gibi güzel olmayacak. Sevginiz yüreğimizde yürüyeceğiz.
Sözümüz dökülen kanlarınızın her damlası içindir
Sözümüz umut ışığı gibi parlayan göz bebekleriniz içindir
Sözümüz size ve o güzel gülüşlerinize ulaşmak içindir
Sözümüz uğruna baş koyduğumuz
Uğruna kanlarınızı döktüğünüz Güneşimizin özgürlüğü içindir
Sözümüz özgürlüğün intikamı içindir
Biz intikam için sözleşmişiz…
Gözünüz, yüreğiniz arkada kalmasın. Ruhlarınız rahat uyusun yurdumun kutsal topraklarında. Zağros’ların kutsal Tanrıçaları lanetini yağdıracak bu zebanilerin üzerine. İnsanlığın beşiği Zağroslar unutmayacak kahraman evlatlarını ilelebet. Unutmak ihanettir dedi bu toprağın çocukları. Ve biz sizi unutmayacağız. Bu katliamda 36 yoldaşı şehit verdik. Onların anısına layık olacağız ve takipçileri olacağız.
Kod Adı: Ezda Ararat
Adı Soyadı: Fatma Sağın
Doğum Tarihi Ve Yeri: 1986/Ağrı
Ana Adı: Telli
Baba Adı: Halit
Katılım Yeri Ve Tarihi: 2005/Ağrı
Şehadet Yeri Ve Tarihi: 19 Haziran 2012'de Zağros'ta
Şehit Ezda Arkadaşın Geliye Tiyarede Şehit Düşen 36 Arkadaşın Anısına Yazdığı Yazıdır