Argeş arkadaş 1980 yılında Batman’da doğuyor. Çocukluğu Batman’da geçiyor. Argeş arkadaş da, her Kürt çocuğu gibi erken yaşlarda çalışmaya başlamış. Kürtlerin çocukları böyledir çünkü. Oyun oynama yerine iş yapmayı öğrenirler erkenden. Ya tarlada, bağda, bahçede çalışırlar ya da metropollere göç ederek, orada bir iş bulup çalışırlar. Argeş arkadaş da kendisi gibi olan diğer Kürt çocuklarının sorunlarının, dertlerinin, acılarının, umutlarının ortağıdır. O da her Kürt çocuğu gibi böylesine bir toplumsallığı yaşayan Kürt halkının, insan olma zorluklarını körpecikken görmüş, yaşamış ve payını almıştır. O, daha küçük bir yaşta, henüz on beş yaşındayken ailesinin geçimini üzerine almıştır. Ve bunu kendisi için bir toplumsal rol olarak görmüştür. Ailesinin en küçük erkek çocuğu olduğu için, en küçük erkek çocuğun ailesine bakmakla yükümlü olduğunu düşünmektedir. Öyle öğretilmiştir ona, o da bu toplumsal rolün gerektirdiği yükü körpe omuzlarıyla kaldırmaya çalışmıştır. Ailesinin ekonomik giderlerini karşılayarak, kendisine uygun görülen bu rolü iyi bir şekilde yerine getirdiğini anlıyoruz.
Ancak Argeş arkadaş kendisine biçilen böylesi bir toplumsal rolün iyi bir şekilde yerine getirilmesinin bile ihtiyaçları hiçbir zaman tam olarak karşılamayacağını erkenden öğrenecektir. O bunu öğrendikçe, sadece kendi ailesinin sorunlarıyla değil, toplumun genelinin sorunlarıyla ilgilenmeye başlayacaktır. Argeş arkadaş yazdığı bir raporunda; ‘Toplumun; sosyal, siyasal, askeri, ekonomik ve manevi alanlardaki çaresizliklerini gördüğümde, onlar için kurtarıcı olacağımı hep hayal ederdim.’ Diyerek o dönemki düşüncelerini kaleme almıştır. Biz Argeş arkadaşın bu cümlesinden, o yaşlardayken bile toplumsal sorunun ne kadar kapsamlı olduğunun farkında olduğunu anlıyoruz. Kendi ailesinin ekonomik sorunlarıyla uğraşan sıradan insanların, bu ekonomik sorunlar içinde kaybolmalarına karşın, Argeş arkadaş bu sorunlar içinde kaybolmayarak, sorunun ne kadar kapsamlı olduğunun da farkına vardığını görüyoruz. Farkına varmanın da ötesine geçerek, hayal de olsa, toplumun bütün çaresizliklerine çare olacak bir kurtarıcı olma arzusundadır. Bu kurtarıcılığın bireyci değil, toplumsal olması önemlidir. Kendi kendinin kurtarıcısı değil, kendi toplumunun kurtarıcısı olmak istemektedir.
Erken yaşlardaki bu düşünceleri onun sonraki yıllarına yön verecektir. Çocuk hayallerini gerçekleştirmenin arayışları yaşam tarzını belirleyecektir. O yaşlarda, kökü tarihin derinliklerine giden böylesi bir toplumsal sorunun çözümünün nasıl olması gerektiğine ilişkin cevap bulması elbette zordu. Fakat hisleri, ‘nasıl’ sorusuna nerede cevap bulabileceğini ona söylüyordu. Kendisi gibi toplumsal kurtuluşu amaçlayan insanların arasına gelerek, hayallerini ortaklaştırmıştır. Ve ortaklaşan hayaller gerçeğe dönüşmüştür. Çünkü hayaller bir insanla sınırlı kaldığında gerçekten hayaldirler ama birçok kişi tarafından paylaşılmaya başlandığında o, artık hayal değildir, bir gerçek olmuştur. Toplumsallaşarak gerçeğe ulaşmıştır. Argeş arkadaşın tek başına gerçekleştiremeyeceği hayalleri artık, günü birlik çalışmalarla, mücadeleyle gerçekleşmektedir. Halkı, yaşadıkları sorunlarından özgürleştirmeyi amaçlayan ve bunu adım adım gerçekleştiren özgürlük hareketinin bir üyesi olmuştur artık.
Argeş arkadaş gerilla saflarına katıldıktan sonra Kandil alanında ve Zap’ta kalıyor. Buralarda kaldığı süre boyunca kendini hem ideolojik olarak hem de gerilla savaşçılığı konusunda eğitmeye çalışıyor. Kendisine verilen eğitimlere karşı ilgisini, eğitim devrelerinde yazdığı raporlarında; ‘İdeolojik eğitimlere ilgim daha çoktur. Sosyal bilim analizleri en fazla ilgimi çeken konulardır’ diyerek, dile getirmeye çalışıyor. O PKK’nin düşüncesinin cazibesine kendisini kaptıranlardandır. Bu düşüncenin en iyi şekilde pratiğe geçirilmesi için; ‘gerilla savaş sanatında yetkileşmek ve döneme bu kurumda cevap olabileceğime inandığım için katıldım’ demiştir.
Daha sonra 2007 yılında kuzeye geçer. Bundan sonrasını, kuzeydeyken onunla orada tanışan bir mücadele arkadaşının ona dair anlatımlarından dinleyelim.
‘Heval Argeş’le biz kuzeye giderken tanıştık 2007’de. Omeryan alanına gidecekti. Sessiz bir arkadaştı. Mütevazi, olgun özellikleri insanın gözüne çarpıyordu. İlk başlarda çok fazla diyaloğum olmadı. Gerçekten kendisini katmaya çalışan yönleri vardı, direkt Omerya alanına gitti. 2008’de ben Gabar’a geçtiğimde Findiki takımının yanına bir ara gittim. Argeş arkadaş da oradaydı.
Bir düşman birliği mi gelmiş, arkadaşlar mı vuracak? İlk keşfe giden o. Arkadaşlar bir yerden bir yere gidecekler, heval Argeş öncü. Mesela erzak mı çekecekler, en riskli yere gidip keşfeden, kontrol eden Argeş arkadaştı. Orada hangi çalışmaya baksan, özellikle aktif pratik şeylerde Argeş arkadaş bir joker gibi her yere giden bir arkadaştı. Öyle her şeye hakim olmuştu. Ben bir süre öylece takip ettim, biraz şaşırdım. Öyle açılmış, hakim olmuştu her işe. Kendisine de söyledim. “Ya Omeryan’dayken senin üzerinde eleştiriler vardı.” diye. Kendisi de güldü. Bana “ ilk başta yeni gelmiştim. Tamam, uzun süredir gerillaydım ama kuzeye yeni gelmiştim. Bende fark ettim biraz o eksikliğim var, iyi çabalamaya başladım. Zordu, gerçekten birçok şey zordu, fakat dedim ‘yapacağım.’ Kendime o kararı verdim, ne olursa olsun ‘yapacağım’ dedim. Yani ‘başarmaya çalışacağım’ dedim. İşte bu hale geldim.” diyerek bana o zamanki durumunu ayrıntılı anlattı. “Peki arkadaşlar eski durumunu biliyorlar mı?” dedim. Bana “fazla bilmiyorlar” dedi. İşte bazen sohbet ediyorduk, onun anılarını anlatıyorduk. İlk başlardaki durumunu kendisi daha iyi biliyordu. “İnsan biraz acemi oldu mu öyle olur. Yeni oldu mu, saf oldu mu böyle olur.” diyordu haklı olarak.
İşte Argeş arkadaş o zaman kendisini önermişti. Alanın lojistikçisi olmuştu. Bir gün erzak almaya gitmiştik. Şansızlık o ki, domuzlar çekeceğimiz erzağı çıkarmış, herşeyi yemiş, dağıtmıştı. Heval Argeş’in kendisi saklamıştı erzağı. En çok üzülen de oydu. Bir de Gabar gibi bir alanda erzağın telef olması çok kötüydü. Zaten çok zor koşullarda erzak getiriliyordu. Argeş arkadaş “başka bir yer de var, ama iki günlük bir yol yürümemiz gerekiyor. Buradan çekersek boş dönmeyiz.” dedi. Bende katıldım. Diğer arkadaşlar “tamam, hadi o zaman gidelim” dedi. Şimdi hazırlıklı gitmemişiz ya. Ekmeğimiz yok. Böyle hesaplamışız erzağı . O gün çekeceğiz, gideceğiz. Sabahleyin çektiğimiz erzakla kendimize yemek, ekmek yapacağız. Şimdi o da olmayınca bu sefer aç gittik. Geri dönen arkadaşlara da var olan yemeği, ekmeği vermiştik. Gittik, meğerse Argeş arkadaş, bir kutu helva saklamış tedbir amaçlı orada. Dünya halidir, eğer bir gün dönülürse, oraya gidilirse en azından sıkıntı yaşamamaları için arkadaşlara helva saklamıştı bir kutu. Gittik, noktaya yetiştik, saat 1-2 civarıydı. Hepimiz açız, uykumuzda geliyor, ama açız. Bize sordu, “çok mu açsınız?”diye. Bizde “evet” dedik. “bir kutu helva saklamışım, çıkarayım mı?” dedi. Bizde tereddütsüz biraz gülümseyerek “çıkar” dedik. Hesaplamışız her birimize birer parça verecek. Yani ufak bir parça herkes alacak, yeterli olacak. Argeş arkadaş, herkesin önüne verdi helvayı. Herkes bir parça kesti. O da kendisine bir parça aldı. Zannetti yeter. Şimdi o başa dönünceye kadar ilk kesen arkadaşın payı bitmişti. O arkadaş bu sefer bıçağını helvaya vurdu, büyük bir parça alınca da Argeş arkadaş şaşırdı. Baktı ki gerçekten bitecek, ona kalmayacak valla öyle kendi elini kutuya uzattı bir parça kopardı, öyle gülerek yerken. Bu çok dikkatimi çekmişti. Sonra onun şakasını yaptık. Arkadaş “herkes bir dilim alacak, kalkacağız” hesabını yapmıştı. “ben onun için yemedim, yemek istemedim, sonra baktım gerçekten kalmayacak, kendimde bir parça alayım” dedim.
İşte o zaman geri döndük. Ondaki özelliği gördüm. Ondaki özellik neydi? Bireyciliği gerçekten o insanda hiç görmedim. Yani sen biliyordun ki kendisi için bir düşüncesi, planı, bir hesabı yok. Yani Bireysel anlamda kendisini düşünecek bir durumu yok. İkinci husus ise savaş konusunda gerçekten kendisini veriyordu. O zor şartlarda bazen yoruluyorduk, takatten düşüyorduk, bazen susuz kalıyorduk. O esnalarda bile gidiyorduk bir noktaya, soruları bize yağmaya başlıyordu. Sürekli soruyordu. “farz edelim düşman geldi buraya, böyle bir yerde ne yapabiliriz? Manevra mı yaparız? Çatışır mıyız? Ya da önüne gidip vurur muyuz? Kaçar mıyız?”diye sorular soruyordu. Bazen bende ona, bu tür soruları duymazdan gelerek “yahu geldi mi bakacağız duruma” diyordum. O da “ya farz et geldi mi ne yaparsın?” diye tekrar soruyordu. Bir söz var ya derler “ en çok soruyu çocuklar sorar” diye. Ama en azından insan ondaki istemi görüyordu. Bir de onun en çok hoşlandığım yanı gülümsemesiydi. Mesela o tartışmalar içerisinde hoşuna gittiği bir şey oldu mu, o gülümserdi. Eğer sen ona güzel bir karşılık verdin mi, onun kahkaha atması yine aynı güzellikte bir hoştu. İnsan onun o gülümsemesine, coşkusuna ister istemez katılıyordu. İnsan ona sempati duyuyordu. Sempatik bir arkadaştı. Fiziği de güçlü bir arkadaştı. Onun o yürüyüşteki bakışları kendisine güvenen bakışlardı. Kendisine güvenen birisiydi zaten. Onu bizlere yansıtırken o mütevaziliği asla kaybolmuyordu. Bunu onda görebiliyorduk, hissedebiliyorduk. Bazen insanlar kendisine güvenirken biraz kendilerini abartırlar, biraz farklı görürler, üstün görürler, ama onda o yoktu. Gerçekten her zaman önümde yürümesini istediğim bir arkadaş olursa, onun Argeş arkadaş olsun isterdim. Onu hep izlerdim, onu her gördüğümde ondan moral alıyordum. Diğer arkadaşlarda aynen öyleydi.
Onu kısa bir süre görmüştüm. Çok fazla yanında kalmadım. İşte en son onlar erzak almaya gittiler. Kendisi genel alanın lojistikçisi olduğu için o gibi işlerde genellikle en önde o olurdu. Gittikleri yerde onlara komplo yapıldı. Öylece şehit düştü arkadaş.
Argeş arkadaş; ‘yaşam anlamlı olduğu sürece güzeldir. Yaşam bilince çıkarıldığı, üzerine düşünülüp uygulama iradesi gösterildiği düzeyde anlam bulur.’ Diyerek, yaşamının anlamını herkese ilan etmektedir. İnsan olarak anlamsız yaşamı kendisi için kabul etmeyen, onu gerçek anlamına kavuşturma gayreti içinde olan bir hakikat arayışçısıdır. O, hakikatin ardından giderken, tüm düşünce kalıplarından kurtularak kendini özgürleştirir. Ve şunu söyler; ‘bence özgürlük, bireyin duygularının, düşüncelerinin önündeki iç ve dış tabuların aşması, öz iradesiyle kendisini gerçekleştirme olayıdır’.
Argeş arkadaş sadece ve sadece bunu yapmaya çalışmıştır.
Mücadele Arkadaşları…
Kod adı: Argeş Ruken
Gerçek adı ve soyadı: Alaaddin Öztürk
Doğum tarihi ve yeri: 1980 / Batman
Katılım tarihi: 2001 / Moskova
Ana adı: Fevziye
Baba adı: Bedirhan
Şahadet tarihi ve yeri: 7 Ekim 2008, Güçlükonak, Şırnak