Kürdistan Özgürlük mücadelesinde o kadar güzel insan gelip geçmiştir ki anlatılması kolay olmuyor. Hem narin, hem cana yakın, hem sıcakkanlı, hem coşkulu, hem ilgili, hem çalışkan, hem disiplin dolu, hem ciddi ve hem de savaşçı, kavgacı.
Dünyanın herhalde en güzel bahçelerinde yetişen nadide çiçekleri gibi boy veren filizler. İnsanın bakarken kıyamadığı güzellikteki göz dolduruşları yok mu, insanı alıp başka dünyalara götüren duruşları…
Evet, hani hayallerimizde arayıpta bir türlü bulamadığımız gizli ruhlarımız… Benliklerimiz… Kişiliklerimiz… Hani olup isteyipte olamadıklarımız…
Evet, kişilik bütünlüğümüzü tamamlayacak ender, nadide kişilik yapı ve karakterleri…
Böyle arayıpta her zaman bulamadığımız insanlardan bir tanesi Bilal yoldaşımızdı. Sivildeki ismiyle Halim Kaya. Gercüşlü olsa da ülkesinde uzak olan İstanbul’da yaşamış, orada kişilik taşlarını oluşturmaya çalışmış, benlik arayışına girmiş. Zaman gelip zaman geçmiş o TC ordusuna askerliğe gitmiş, orada daha önce TC devletini tanısa da daha iyi tanımış, çelişkileri netleşmiş, devletin kürde olan yaklaşımlarını birebir yaşayarak tekrar İstanbul’a dönmüş. İstanbul’a dönmüş ancak dağlara çıkacağının kararını vererek İstanbul’a ana ocağına gelmiş. Dönmüş. Hiçte harcayacak zamanı kalmamış. Madem kişiliğini tamamlayacak, ne de olsa anakentte bu kişilik oluşumu yarım kalmıştır, ne de olsa birey kendisiyle birebir kökleriyle buluşturulmuyor. Hatta bunun önü alınıyor. İşte madem karar kılınmış, madem kişilik yeniden oluşturulacak, madem köklerle yeniden daha güçlü şekilde bir buluş gerçekleştirilecek o zaman yollar dağlara, dağların doruklarını kendilerine mesken eylemiş cengâverlere çıkarmış diyerek yollara düşer.
O yollara düşerken herkesin yaptığı gibi yapmayacaktır. Gizliden dağlara gelmeyecektir. Anasının o güzel kokulu ellerini öpecektir, babasının nasırlı hasret dolu ellerini koklayacaktır. Amcasının dayısının derken cümle cemaat yurtsever çevresinin desturunu alarak dağlara kutsal topraklara yönünü verecektir. Ne de olsa gidiş var belki de dönüş yok…
O 2002 yılında kandil alanına gelecektir. Yeni Savaşçı eğitiminde geçecektir. “Feodal gururlu, inatçı özellikleri var. Genel katılımı ve gelişimi iyidir. Kendinde sorumluluk duygusu taşıyan biridir.” Bu tespitler henüz Yeni Savaşçı eğitimde çıkarken ona dönük yapılan değerlendirmelerdir.
Ve o sonraları pratiğe geçecektir. Pratiklerde gösterdiği sorumluluk duygusuyla erkenden göze batan biri olacaktır. Sevilecektir. Birde herkes tarafından güvenilir biri olarak saygınlık uyandıracaktır. Sivilde edindiği yaşam tecrübesi en önemlisi de düşmanı bizatihi askerlikte tanıdığı için onu düşmana karşı amansız bir savaşçı yoldaşlarına karşı ise çok duyarlı ve duygulu birisi yapacaktır.
O belli pratikler ardından Haftanin alanında kalacaktır. Sivilde çok usta bir terzidir. O burada öncelikli olarak terzihaneye verilecektir. Gece demeden gündüz demeden çalışacaktır. Onunla karargâh bünyesinde kalan diş doktoru arkadaşı o sürece dönük ona ilişkin; “Yaşamda örnekti. Titizdi. İşini sağlam yapan biriydi. Siz ona bir çalışma vermişseniz orada kaygılanmazdınız. Çünkü o bu işi sağlam yapardı. Sizde onu bilirdiniz. Sıcak bir ilişkimiz vardı. Yaşamda oldukça inisiyatifliydi. Duruşu sağlamdı. Sevgi doluydu.”
Aynı yoldaşı Bilal arkadaşı bize tanıtırken: “Haftanin’de 2005 yılında terzi iken tanıdım. İstanbul’da yaşamış. Çalışmış. Yaşamı tanımış. Öğrenmiş. Sivil yaşamda terzicilik yapıyor. Askere gidiyor. Askerde kendi Kürtlük bilinci gelişiyor. Ailesi yurtsever olduğu için erkenden durumun farkına varıyor. Kürdistan’da askerlik yapıyor. Şoförlük ve terzicilik yapıyor. Askerlikten sonra partiye katılma kararı alıyor. Haftanin alanında bize askerlikte yaşadıkları çelişkileri anlatıyordu” diyecek ve ona ne kadar hayran olduğunu saklamayacaktır.
Devamla: “Bilal arkadaş katılırken ailesine söylüyor. Ailesinden vedalaşarak geliyor. Hâlbuki biz gizli gelmiştik. Aleni geliyor. Çevreyle vedalaşıyor. Bu güzel bir duygu aslında bizim tadamadığımız bir duygu. Onu bu duyguyu yaşadığı için herhalde birçok yoldaş kıskanmıştır.
Haftanin de birlikteyken kendine has kuzey sevdası vardı. Hâlbuki yoğun çalışıyordu. Zamanı da yoktu. Arkadaşları seven onlara saygılı biriydi. İşinde ustaydı” diyecek ve anlatmaya devam edecektir.
Birde ekolojik yüklü duyguları vardır. Haftanin de iki evcil kuşu vardı. Hayvanları çok seviyordu. Müthiş bakıyordu. Ekolojiyle birdi, doğayı seviyordu. Narindi. Sıcakkanlılığını tabiat anaya gösteriyordu.
Diş doktorumuz onunla yaşadığı özen bir anısını anlatırken gözleri doluyor ve anlatıyor: “Bir anım vardı. Bilal yoldaşın bir dişi çürümüştü. Diş çekerken bencin etkisi kalmamıştı. Onu zorluyordu. Ancak o hiç ses çıkarmıyordu. Tüm ağrılara rağmen ses çıkarmıyordu. Bir doktor olarak bencsiz nasıl ağrılar yaptığını ben bilirim. Ve o beni düşünüyordu. Rahatlatıyordu. Ve dişini çektikten sonra bana tüm olgunluğuyla geçmiş olsun demişti. Hâlbuki benim söylemem gereken bir sözdü. Ama o beni teselli etmişti. Bir de işte Bilal arkadaş bu narin, zarafet dolu olmanın yanı sıra, iradeli, dayanaklı, güçlü kişilik demekti.”
Doktorumuz anıları anlatmaya devam ettiğinde biz Bilal yoldaşı daha iyi tanımaya başlıyoruz. “Kuzey gücündeyken birlikte göreve gitmelerimiz olmuştu. Fedakârdı. Hiçbir çalışmada kendisini geri vermiyordu. Vermemişti. Hep kendisini en öne verendi. Bu onda bir karakterdi. Coşkulu katılıyordu, istekliydi. Sonra da bu heyecanla kuzeye yönelecekti. Bir de Viyan arkadaşın şahadeti ardından Viyanca yaşamalı sözü vardı. Yaşam olacaksa Viyanca olmalıydı. Sözü kirletmeyecekti.
Birde ilginç güzel bir misafirperverliği vardı. Komşuyduk. Mangallarımız yan yanaydı. İnsanla çok ilgiliydi. Hep sorardı. Yine ziyarete gidenler oldu mu ilgilenirdi. Bu tarzıyla zaten kendisine dönük bir ilgi yaratırdı. Birde onda olmaz yoktu. Şikâyetçilik yoktu. Şikâyetleri yoktu. O sade duruşuyla moral kaynağıydı bizim için. Bilal arkadaşla sohbet zevk veriyordu. Güven doluydu. Birde insanı derinden dinlerdi. Bu ise herkesin onun etrafında toplanmasına yol açardı. Bir çekim merkeziydi. Hani derler ya güzel huylu, güzel boylu aynen öyle…”
“2006 da kuzey guruplarına birlikte girdik. Şehit Viyan arkadaşın şahadet töreninde birlikteydik. Ve o çok etkilenmişti. Artık söz bitmişti. Sıra eyleme gelmişti. Ve bunun için dayatarak kuzeye geçmişti. Tutarlıydı. Herkes onu yanında tutmak istiyordu. Örneğin, şehit Kurtay arkadaş onu bırakmak istemiyordu. Öyle herkesin kolay kolay bulacağı bir kadro, bir militan değildi. Seçkindi. Bunun için kim ona komutanlık yapmışsa yanından ayırmak istemiyordu” diyerek Bilal yoldaşın militan meziyetlerini bize anlatmış olacaktı.
“Yaşam içerisindeki duruşuyla kendisini benimsetmişti. Olgundu. Güler yüzlüydü. Sevimliydi. Kuzey gücüyle geçerken mücadele tarihimizin en seçkin savaşçılarından Adil ve de mücadele tarihimizin en seçkin tanrıçalarından olan Nuda arkadaşlarla içeri geçmişti. O Cudi alanına geçmişti. Ben ise önce Besta daha sonra da Gabar alanına geçmiştim. O, Cudi alanında erkenden adapte olmuştu. Öncülüğü kısa sürede yapmaya başlamıştı. Müthiş bir disiplini vardı. Öz disiplini güçlüydü. Kendisini bir gün boş bırakmadan hızla katmıştı. Ve bunun için en güvenilir alan kadrolarından olmuştu” diyecek ve bir militan doğuş öyküsünü anlatacaktır.
“Gabar’dan Cudi'ye geldiğimde o terzi hanede çalışan Bilal arkadaş artık tümden Cudi ile bir olmuş öncü bir gerilla olmuştu. Adaptasyonu tamdı. Yönetim olmasa da bir komutan gibi çalışıyordu. Bilal yoldaş zekiydi, kıvraktı, inisiyatif doluydu. Kısacası öncüydü. Alan komutanları ona değer veriyorlardı. Ve bunu ona hissettirerek açıkça belirtiyorlardı. Ve o Cudi’yi sevmişti. Alışmıştı. Ve kendisini kabul ettirmişti. Doğrusu Cudi’de onu sevmişti. Cudi’nin o heybeti onun güzel güler yüzüne ne kadar da yansırdı. Müthiş bir ruhu vardı. İşin erbabı ve hakkını veriyordu. Dürüsttü. Temizdi. Bu koşullarda en gizli işler ona teslim edilirdi. Hırslıydı. Bir şeyler yapmak için iddialıydı.
Bilal arkadaşı Cudi alanının zorlu pratiklerinde yakınen tanımış ve onunla bir yılda fazla kalan başka bir arkadaş ise bu kez onun pratikçiliğini bize anlatıyor:
“2006 Cudi’de birlikte kaldık. Bilal arkadaş Haftanin kuryesiydi önceleri. Cudi’ye gelmek için ısrar etmişti. Dediğim gibi dayatarak gelmişti. O da 1 Haziran hamlesinin takipçisi olarak katılmak istiyordu. Cudi’yi dayatmıştı. Bir hayranlığı vardı. Onun için bir anlamı vardı. Tarihte Cudi’nin bir rolü vardı. Nuh’un gemisi buraya konduğu söylenirdi. Sefindeymiş. Birde buralarda büyük kahramanlar iz bırakmış. Şiyar Munzur, Aziz Karakoçan, Erdal Heyştani, Engin Sincer ve tabii birde Tekoşin Dideri, Kalender Şax ile Hamza Amerini ile Hamza Gundık Remo. O da bu tarihi role denk bir katılım sağlamak istiyordu. Bunun için Cudi’yi seçmişti.
Gelişi çok istekliydi. Bunun için kısa bir sürede Cudi alanını tanımasına yol açtı. O Gıre Hermo’da kalıyordu. Burada da erkende adapte olmuştu. Kabul da edilmişti. O Cudi alanıyla erkenden bir birliktelik kurmuştu. Coğrafyayı iyi izleyerek nasıl buralarda yaşar sorusunu kendisine sorarak cevaplar arıyordu. Yabani hayvanları izledi ve kendisine sonuçlar çıkardı.
Bilal arkadaşın yer aldığı birim başarılıydı. Bilal arkadaş hem askeri anlamda duyarlılıkları vardı. Hem de çalışmalarda önemli örgütlemeleri vardı. Halkı etkileyen bir kişilikti. Ve askeri çalışmalarda duyarlı, disiplinli davranışlarından dolayı erkenden düşmanın oyunlarını fark ediyordu. Böylelikle tüm yoldaşlara kattıkları vardı. Destekleri fazladan oluyordu.
Önderliğin disiplinli gerilla için sarf ettiklerine o dikkat ediyordu. Bilinçlice önderlik eleştirilerine yaklaşıyordu. Rasgele davranışları yoktu, onda keyfi yaklaşımlar bulamazdınız. Genç olmasına rağmen ciddiyeti fazlaydı. Bu duruşundan dolayı arkadaşlar Bilal arkadaşın bulundukları yerlerde rahat oluyorlardı. Ne de olsa ciddi bir militan vardı. Pratik eylemlerde de dayatıcı oluyordu. Nitekim birçok eylemde bizatihi yer almıştı.
O çalışmalarda coşkuluydu, eleştirildi, katılımcıydı, duyarlıydı, özveriliydi, fedakârdı, sevgi ve saygı doluydu. O yaşamı güzelleştiriyordu. Yaşamı ucuz ele almıyordu. Bir militan olarak işin ciddiyetini iyi biliyordu. Yoldaşlığı seçkindi. Yoldaşlarını korkunç seviyordu. Yoldaşlığı zedeleyecek hiçbir tartışmaya girmiyordu. Birde yoldaşlığı zedeleyecek hiçbir şeye izinde vermiyordu.
Bilal yoldaş bir de TC askerliği yapmıştı. Bunun için düşmanı iyi tanıyordu. Bu düşmana karşı ciddi bir disiplinle mücadele ve savaşmak gerekirdi. Ve o bunu en iyi uygulayandı. Emirlere talimatlara harfiyen gerillanın inisiyatifli duruşuyla birleştiriyordu. Onda öz disiplin çok gelişkindi. Yaşamı da düzenliydi. Bir dakikasını boş geçirmezdi. Dolu yaşardı. Okurdu, okumazsa arkadaşlarla ilgilenir ve tartışırdı. Özcesi dolu bir arkadaştı.
Şehit Celal takımında yer alıyordu. Gıre Hermo’daydı. 2007 yılında Mıle Gıre’de ovaya yakın bir yerde bir eyleme katılmıştı. Bu eylemde birçok mevziiyi ele geçirmişlerdi. Düşmeyen bir iki mevziiden açılan ateş sonucu Bilal yoldaş bir yoldaşıyla birlikte aldığı bir kör kurşunla şehit düşmüştü. Bu bize çok zor gelen bir şahadet oldu. Erken olmuştu. Hak etmemiştik. Çünkü o gelişmeye açık ve herkese bir şeyler katan biriydi. O hep aranandı. Bu bizi çok zorladı. Doğrusunu söylersek onun şahadeti kaldıramadık. Ve kaldırmakta çok zor oluyor.”
Biliniyor, 2007 yılında önderliğimizin zehirlenmesi açığa çıkmıştı. Bilal yoldaş bunun için düşmana karşı çok öfkeyleydi. Kini doruktaydı. Bu insanlık dışı yaklaşıma karşı saldırmak gerekirdi. Ve o da bu saldırı ruhunu en üst seviyede gösteren dönemin militanlarından olacaktır. Düşmanın ve uluslar arası konsepti boşa çıkarmak için ona düşeni yapmaya çalışmak her PKK militanın bir göreviydi. Eksik ve yarım kalmış yoldaşlığı gidermenin çabası içerisinde olacaktır. Ve bu ruhla onun yoldaşlarının anlattığı gibi tüm pratiklere katılacaktır. Hiçbir yorgunluktan ve fedakârlıktan geri durmayacaktır. Uzun bir yaşamı hak eden bir yoldaş olarak o düşmana karşı saldırıya geçerek kavgaya atılacaktır. Ve bu kavgaya tutuşmak için öncelikli olarak yaşamda çok dolu olmak gerekirdi. Ve o dolgundu, fırtına gibi esendi. Aslında tüm yoldaşlarının yüreğinde yer alarak, taht kurarak uzaklara göç edecektir.
O onlarca militanın takipçisi olarak Cudi’de kavgaya katılmıştı. Erdalların, Cumaların, Şiyarların, Azizlerin, Tekoşinlerin, Kalenderlerin, Hamzaların, Yıldızların, Xemginlerin ve nice kahraman şehidin takipçisi olarak oralara ismini altın harflerle yazdırmıştır.
Bilal arkadaşı belki anlatmak zordur. “Onu ancak insan birlikte yaşamakla yaşayabilir” diye anlatıyor onu tanıyanlar. “Başkası da çok zordur” diye ekleyerek. Bilal gibi nadide çiçekleri anlatmaya kelimler gerçekten yetmiyor. En seçme sözleri bir araya getirerek dizmek, nakşetmek ve bir insanda ne kadar güzel meziyet varsa hepsini bira araya getirerek toplamın tümü Bilal yapabilir. Başkası da herhalde asla.
Evet, Bilal yoldaş ve onun takip ettiği şehit yoldaşları bizlerin hafızalarında yer alanlar olarak hep en saygın yeri alacaklardır. Onların yaşamlarını kendi yaşamımız haline getirmek için hayallerimizde hep yaşatacağız.
Mücadele Arkadaşları