Şehit Armanc Kerboran Arkadaşın günlüğünden...

ÖNÜME UZUN YOLLAR AÇ ZORLUĞUN İÇİNDEN GEÇSİN

Bugün yeni doğum yapmış bir anne gibiyim ey yoldaşlar! Rahat ve huzurluyum. Çünkü imanıma huzursuzlukların kaynağı bir şeyler yapma istemi, acelesi, düğümlenme zamanın yardımıyla bir çözüme doğru gitti. İplerin uçları ayrıştı. Yollar ve olasılıklar belirginleşti, istemler, arzular aklın yardımıyla rayına girdi gibi. Sevgili örgütümüze bir paragraflık bir öneri raporu verdim. Cevaptan yana umutluyum. Ama negatif olursa da artık ödümü patlatmıyor. O açıdan boşlukta değilim artık. En fazla bir erteleme olabilir ki aklım bana şunu kabul ettirdi son günlerde; kendini yüz parçaya bölemezsin ve bulunduğun her yerde bazı imkanlara sahipsindir. En kötü ihtimal bile ölüm ve boşluk değildir. İlk günlerin öfke ve geriliminden sonra ama umutluyum. Bu kez istediğimi verecek çünkü çok mantıklı ve makul.

Ruhum delilikten vazgeçti belki de veya yoruldu. Fakat şüpheye dair tüm bulutlar dağıldı, dostluk bulutların ardında giderek yükselen bir dalgada ışık saçmaya başladı. Ve Kurê jaro’da karlı fırtınalı olsa da onun hemen yamacındaki ruhum sakinleşti ve havası güneşlendi.

Bugün hiç bir şey beni üzmeye yetmedi. Kaybettiğimiz maç bile. Her halde ilk kez böyle bir şeye bu kadar az kızıyorum.

Hiç endişe duymadan ben yaşadım diyebileyim

Haydi hayırlı cevap lütfen! Önemi uzun yollar aç. Zorluğun içinden felaketlerin kıyısından geçsin. Uçurum olsun. Uçup gitmek olsun! Sevgililere, dostlara, yoldaşlara minik bir gülümseme, derinlerden alınmış bir nefes, minik bir sevgi sözcüğü olsun yüzlerinde nur ve huzur. Şöyle hiç endişe duymadan ‘ben yaşadım’ diyebileyim. Ve bunu hem ben istedim, ben özgür irademle karar verip yollardan yol tercih ettim diyebileyim. Ve şayet şans yaver giderse bir sonuç gününde sadece dostlarımın sevgi dolu bakışlarıyla değil aynı zamanda kendimin de iç dünyasına, ruhuna huzurla ve doymuş olarak bakabileyim.

Şubat 2004

Kılıcın hiç bir zaman elinden düşmeyecek!

Tamam mı?

İçin çok kapanırsa, nefes alamayacak hale gelirsen ve sebepler taze ve genç, hırslı, kararlı ve ihtiraslı askerlerden oluşan ordular gibi kapılarına dayanırsa ışığa çık. Kurtulmak için aydınlığa... Ve bir ateş yak, otur başına o sana anlatır sen ona baktıkça içinde düğümlenen duyguları ve düşünceler sıraya girer düğüm çözülür. Ve kapıdan çıkıp gitmek için yola dizilir. Rahatlarsın. Yükünü indirmiş bir yorgun gibi nefes alırsın ve ondan sonrası yokuşu inmektir.

Bazen böyle olur insana ve böyle kurtulunur ama her kurtuluş gibi bu kurtuluş da ebedi değildir. Cinlerin yenilmiş ve geri çekilmiş ordusu yeni bir saldırıya geçmek için düzene girmeye başlamıştır bile onun için tekrar: Biliyor musun süvari bindidiğin at hiç bir zaman tam uysal olmayacak. Kılıcın hiç bir zaman elinden düşmeyecek ve bu meydanı terk etme şansın olmayacak. Hayat sürdükçe ve sen yaşadıkça tamam mı?

Mart 2004

Ahh ayrıldık yine, gitti yoldaşlarım beni de kendilerine benzeterek

Acayip hayatımız. Tuhaf. Zirvelerde hayatımız. Her şeyin uçlarında, garip şahane hayatımız. Tarifi o kadar zor ki nefesini kesiyor insanın. Neden böyleyiz? Dünya bizden ne istiyor, biz dünyadan ne istiyoruz? Mutlak deliliğimiz.

Ayrılmak...! ama herhangi bir mekanda değil. Arabalarla, uçaklarla, gemilerle değil. Hızlı değil. Patikalarda çıplak sırtında küçük çanta ve omuzdan sarkan sevgili silahlarımız. Yavaş yavaş ayrılmak. Sadece bir bedenin sığdığı ince narin insan patikalarımızda. Bu dünyanın ve bu zamanın ayrılıklarına benzemeyen ayrılıklarımız. Bir daha konuşma, bir daha karşılaşma, bir daha kucaklaşma, büyük düşmanlardan bu dünyadan ustaca kaçabilen tırpanlarından kendisini sıyırabilen bir ceylan ve gül. O kadar değerli ki o kadar büyük arzusu. Hayali deli etse de insani. En yükseklerde giden yolcuların uçurumlarla dolu patikaları.

Ah hayat neden böylesin ki! Şimdi gitti. Hemen şimdi ayrıldık. Hani her şey değişse de o değişmeyen kutsal geleneğimize uyun olarak yoldaşın mevzisini doldurmak, bayrağını devralmaya gittiler. Onu canlandırıp onun adımları ve ruhuyla aynı toprakları arşınlamaya. Gitti yoldaşlarım. Beni kendilerine benzeterek. Ruhuma gelecek umudundan ve sevgi ile tatlanan güçlenme ile qaimleşip sökülmez hale gelen çivileri çakarak. Gelecek hayat için uyulmaması imkasz bir ferman gibi.

Ah ayrıldık yine. Umutla, hüzünle, hayatın bu kadar tatlı yolomuzun bu kadar güzel ve yüce oluşuna sevinçle ayrıldık. Şimdi onlar ince patikada Kurê Jaro’dan inip giderken sessiz adımlarla Kurê Jaro’nun şehitleri onlara gözcülük yapıyor. Sonra Zap’ın, sonra Cudi Tepesinin şehitleri devrediyor onları. Ve ruhunun bir yanı  da onlara refakat ediyor. Onlar uzaklaştıkça o da kendisini uzatıyor. Yırtılmamak, kopmamak için uzatıyor kendinden doğuyor onların ebeliğiyle acı çekiyor ama büyüyor. Onların her molasında bir nefes alıp gücünü topluyor. Ama onlardan kopmuyor. Onların rehberliğini kaybetmek istemiyor. Yolunu kaybetmemek için. Çünkü biliyor oda onların yanına gidecek. Onlarla yol  alacak, onlarla nefes alıp onlarla toprağa düşecek. Hayat böyle istemeye devam ederse o da geleneğe saygı ile yaklaşacak.

Haziran 2004

 

Kod Adı: Armanc Kerboran

Adı Soyadı: Hüseyin Akdoğan

Ana Adı: Safiye

Baba Adı: Mehmet Ali

Şahadet Tarihi ve Yeri: 27 Kasım 2011 / Piran, Amed