Devrime Biraz Daha Yakınlaştığımızı Hissediyorum.
Merhaba canım yoldaşlarım;
Çok garip bir yıl geçiriyorum. Bir bakıma kendimi talihsiz ve şanssız görürken, herşeye rağmen Kuzey’de olacağımın rahatlığı ve sorumluluğuyla yaşadığım bir gariplik bu.
Bildiğiniz gibi sonbaharda geçtiğim Katolara gitmek adeta benim için bir hayal ve Kuzey büyük bir şanstı. Ben Kuzey’i Botan’ı bırakıp gelirken böyle değildi elbette...
Gider gitmez büyük bir eylem hazırlığının içerisine girdik. Zaten arkadaşlar hazırdı ve tüm eyalet gücünü toplamıştık. Komuta yapısını tanımak ile birlikte genel yapımız da yeni katılan ve tanımadığım yoldaşlarımızda vardı. Öyle sahiplenilerek karşılandım ki bu mutluluğu kaleme dökemem. İlk 10 gün hep birlikte toplantı, tartışma, tanışmalar ile geçti. Ancak sizinde bildiğiniz gibi talihsiz Beytüşşebab eylemi ile hiç beklemediğimiz kayıplar verdik. İçlerinden yeni yeni tandığım, yoldaş olduğum arkadaşlarda vardı, eskiden de tanımış olduğum, fedakarlıklarını bildiğim, coşku, morallerine tanık olduğum yoldaşlarımda. Anılarımız vardı birlikte hiç bir hafızanın ve zamanın silemeyeceği anılar...
Sadece bende değil eylemden yeni gelen veya alanda kalan yani her ama her arkadaşa bu şehadetler korkunç ağır gelmişti. Şehit düşen bir arkadaşın yüzenden eksik etmediği gülüşü, bir arkadaşın yerinde duramayışı, bir arkadaşın utangaçlıkları, bir diğer arkadaşın esprileri bir an olsun gözünden yitmiyor insanın. Bu anılar içinde insan kendisinin yitip gittiğini düşünüyor fakat bu anlar ve anılar yitip gitmiyor...
Tam kampımızı toparlayıp, kampımızın son hazırlıklarını da yapalım derken şikeftimiz çöktü. Herşeyi sil baştan yapıp tekrar yeni bir kampa geçtik. Artık siz yağmur, kar ve fırtınada halimizi ve her şeyi sil baştan yapıyor olmamızı ve ortaya çıkan manzarayı düşünün artık.
Ardından da operasyon çıktı ve erkek arkadaşlarımızın kampı vurulunca başka bir alana gelmeleri üzerine arkadaşlar genel olarak bizim de kampımızın güvenlikli olamayabileceğini düşünerek bizi de başka bir alana çektiler. Neyse biz de gittik tabi ki. Başka bir alana geçtiğimiz zamanı hayatta yazamam. Geldiğimde yolda yaşadığım öfke, gurur, daralma tarif edilemez. Kendime o kadar kızıyor, o kadar öfkeleniyordum ki tarif edilemez. Başarısızlık psikolojisi idi bu. 10 gün içerisinde kampımızı yaptık. Eğitimize başladık fakat bir kaç mangamızın düşme tehlikesi yaşaması üzerine sağlamlaştırmak istedik, sağlam olmayabilir diyerek arkadaşlar bizi bambaşka bir alana gönderdik. Yeniden bir kamp yaptık.
Yeni kampımıza geçerken daha büyük bir acıyla yüz yüze geldik. 12 arkadaşımız Başkale’de katledildi. Onlarında hepsini teker teker tanıyordum, hepsi de çok nitelikli arkadaşlardı. Üstüne Cizre bodrumlarından kara haberler almak işte...
Yeni kampımıza yerleştik derken, kampımızın 300-400 metre yakını vuruldu, kampımız sağlamdı, görüntü verilmemişti fakat olası tedbirli davranmak da gerekiyordu bu yüzden intişar haline geçildi yine. Bu kış o kadar çok kamp değiştirdik ki haddi hesabını tutmuyoruz artık fakat pratik çalışmalar olduğu için insanı dinç tutuyor her ne olursa olsun moraller bozulmuyor arkadaşlarda fakat bizi tek üzen şehadet haberleri oluyor yalnızca.
Anlayacağınız bu yıl kadar üşümedim gerilla yaşamım boyunca. Ama artık bahar geldi unutuyorum. Fiziksel yorgunluk umrumda bile değil. Tanıdığım ya da tanımadığım onlarca genç insan, genç yoldaşım göçüp gitti. Nuda’yı mı, Selin’i mi, Ruken’i mi, Rubar’ı mı, Celal’i mi hangi birini yazayım sizlere şimdi?
Aslında buraya gelişin avantajları da oldu. Eksikliklerimi, yanlışlıklarımı sergilemek için bir fırsat oldu. Ama bunun dışında tabi çok da utanmıştım. Heval Delal ve Heval Hemrin’ın yanımıza geldiği gün beni karşıladıklarında o kadar ağlamıştım ki sonradan ‘neden o kadar ağladım’ diye çok yoğunlaştım. Aslında gider gitmez bu kadar şehadet yaşanabileaeğini hesaplamamıştım. Yüreğim dayanamamıştı, biriktiğim onca acı akıp gitmişti gözlerimden damla damla ve elimde olmadan.
İnsan ne garip bir varlık, bazen ölüm duygusunu kendi eliyle yaşamak isteyenler nasıl olur diye sorardım kendi kendime. Fakat yaşanan bu kadar şehadetten sonra o yoldaşlarımı geride bıraktıktan sonra içimden bazen o kadar çok geçirdim ki bu duyguyu... Yok yok durun bu duyguyu aştım yoldaşlar merak etmeyim.
Kendimi 2016’nın çetinliğine hazırladım. Ve ben bu yıl devrime biraz daha yakınlaştığımızı hissediyorum. Bedeli ne olursa olsun bize reva görülen vahşet bodrumlarının intikamını almalıyız. Tıpkı Zinar arkadaş gibi beyinlerinde patlamalıyız.
Şimdi gelelim sizlere; Şehit Mahir Akademilerini yakından takip ederim bilirsiniz. Gönül ve yoldaşlık bağımız güçlüdür. Zorlanmalar elbette olur. Kendi adıma söyleyeyim her zorlanma insanı büyütüyor daha da güçlendiriyor. Kendi adıma söylesem de bir çoğumuz için geçerli olduğunu biliyorum. Sizlerin duyduğu duyguları tahmin ediyorum, zorlanmalarınızı anlıyorum fakat her zorlanmanın ardından bir devreyi bitirmek ne kadar keyifli ve güzeldir değil mi? İnsan başarı duygusu ile kamçılanır. Başarısızlıklar ise yakıcıdır.
Bizler duyguları yücelmiş insanlarız. Bazen kendi kendime düşünürken ne kadar da farklı olduğumuzun ayırdına varıyorum ve farklılıktan güç alıyorum. Zaman bazen ilaçtır yoldaşlar bunu unutmayın. Ve her yeni gün yeni başlangıçlar yapmanı istiyor senden. Yaşamın tandığı bu fırsatları da kaçırmayın.
Bugünlerde kendi alanıma gitmek için bekliyorum. Büyük heyecan doluyum. Fiziksel olarak zorlanmalar olmuyor değil normal karşılamak da gerekliyor değil mi nihayetinde 40’a geldik ama halen çok iyiyim.
Oradaki çalışmalarınızı hep yakından takip edeceğim. Tanıdığım veya tanımadığm tüm arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Bakalım neler olacak bu yıl. Başarma sözüyle gideceğim. Her ne olursa olsun güçlü olun. Bakmayın düşmanın bu kadar saldırdığına bu saldırılar onların korkularından, kendilerine karşı duydukları kaygıdan ve karanlık günlerin son bulacağındandır çünkü düşman saldırdıkça kendi mezarını kazıyor, saldırdıkça küçülüyor.
Canım yoldaşlarım, kendinize iyi bakın, sevgi ve özlemle, özgürlük ve safer günü görüşme arzusuyla çalışmalarınızda başarılar direlirm.
Azê Malazgirt
3 Mart 2016