Her birimiz dünyaya gözlerimizi açtığımızda o anı hatırlamaz, ne yaşadığımızı anlayamayız. Aile büyükleri bizler adına karar verir, hayata hangi isimle devam edeceğimizi, onlar belirler. Yani her şeyi olduğu gibi isimlerimizi de aile büyükleri dediklerimiz, bizlere takar. Her birimizin ismi büyüyeceğimiz mekanda mutlak bir hatırlatmaya sebep olur. Unutulması istenilmeyen kişilerin isimleri bizlerde temsilini bulması istendiği için her birimizin ismi, kavramsal anlamı olduğu kadar aynı zamanda ailece de bir anlam yüklüdür. Kısacası ismimizi biz seçmeyiz. Aslında bize isim takanlar görmek istediği şeyi bizde görmek istediğinden bize istedikleri isimleri takarlar ve o isim İslami kurallara göre biz daha kundaktayken kulaklarımıza okunur. İsme ne anlam yüklenmişse ona göre olmamız, şekil almamız ve kişilik kazanmamız dua biçiminde bizim kulaklarımıza fısıltıyla nakşedilir.
Örgüte katıldığımızda ise bu yaşananların tersi olur. Bu dünyayı anladıkça arayışlarımız başlar ve yeni bir dünyaya açılmak isteriz. Bu dünyanın adı ise PKK olur. Açılırken bu dünyaya öncelikle kendimiz buna karar verir, yaşam tercihi yaparız. Ne kimse bizi zorlar ne de irademiz dışında kararlar alınır. Bu defa tamamıyla kendi irademiz ve kararlarımız bizim için bağlayıcı olur. Bu bağlayıcılık bizi dağlara yönlendirir arayışlarımızı derinleştirir. Önce böyle yaşamamalıyım deriz kendimize. Sonra nasıl yaşamalıyım sorusunu sorar ve anlamlı yaşamı PKK de bulurum deriz ve geliriz. Tabi gelmeden yine her birimiz geçmişte yaşadıklarımızı bir tarafa bırakır yeniden başlayacağımız PKK dünyasına anlam biçtiğimiz bir isimle başlarız. Tıpkı ana rahminden dünyaya açıldığımız anda değişik anlamlar yüklenen isimler gibi. Ama bu defanın farkı, biz bu ismi seçeriz. Onaylarız. Bir söz vardır derler insan ismi gibidir. Her yaşayan için bu geçerli olmasa da şehitler gerçeğine döndüğümüzde bu kesinlikle böyledir.
Şehitleri anlatmak bir çoğumuzun kaçındığı bir durumdur. Çünkü tam hakkını veremeyeceğimizi düşünürüz. Şu an bunları yazarken kuşkusuz ki ben de aynı düşünceyi yaşıyor, kaygı duyuyorum. Ama şunu da belirtmem gerekir ki sadece yoldaşlarımızın isminden bile yola çıkarsak birçok şey yüce anlamlarla yüklüdür. Benimde anlatmak istediğim, şehit yoldaşlardan RÊBER FIRAT yoldaştır. Ne kadar hakkını veririm bilemiyorum ama eksik kalacağı kesindir.
Rêber Fırat arkadaşla yaşadığım bir anımla başlamak isterim. Ve bu anı bende mutlaka yazmam gerekir bilinci ve sorumluluğunu yükledi. Bir gün Rêber arkadaşla sohbet ederken bana; “Eyalette kalanlar dışında kimse beni tanımıyor şehit düşsem de kimse beni anlatamaz” demişti. İşte bu nedenle yazmam gerekir dedim kendi kendime. Yani onu her arkadaş tanımalı, örnek almalı ve arkadaşın özelliklerini kendine Rêber edinmelidir.
Rêber arkadaş aslen Mêrdîn Kerboran ilçesinden bir arkadaştır. Yurtsever bir ailede doğup büyüyor. 2013 yılında Mêrdîn Eyaleti üzerinden katılıp eyalette kaldı. 2018 yılına kadar Mêrdîn eyaletinde kalarak gerillacılık deneyimlerini ilk olarak orada yaşadı. Ben Rêber arkadaşı 2014 yılında Mêrdîn’e gittiğimde tanıdım. Biz Kerboran’a yetiştiğimizde Rêber arkadaş bize kuryelik yaptı. kendisi Mêrdîn ve Kerboran kuryesiydi. Eyalette yaklaşık bir yıl kaldıktan sonra kurye olmuştu. Kendi doğup büyüdüğü alanda gerillacılık yapıyordu, hem de en zor görev olan kuryelik sorumluluğunu almıştı. Bagok alanına ulaştıktan sonra arkadaşların anlatımıyla anladım ki Rêber arkadaş henüz bir yılı dolmamış bir gerillaydı. Oysa ki yoldaki hassas, duyarlı, ve öncü olma kabiliyeti tıpkı yılların gerillacılığını yapmış, deneyimli, tecrübeli bir komutana benziyordu. Sanki doğuştan Rêberlik özellikleri ona aktarılmış gibiydi. Çünkü gerçekten güçlü bir öncüydü. Bu öncülüğünü yıllar geçtikçe de görecek ve şahit olacaktık. 2015 yılına geldiğimizde bir gurup arkadaş Hebizbina olarak isimlendirdiğimiz Mêrdîn’in zorlu alanlarından biri olan bölgeye gönderilecekti. Bu grup içinde Rêber arkadaş da vardı. Onu belirlerken eyalet yönetimi hiç zorluk yaşamadı. Çünkü nereye düzenlenseydi Rêberlik görevini yerine getirecek bir arkadaştı. Orada da kısa süre içinde halk tarafından sevilen saygı duyulan bir arkadaş konumuna gelmişti. Halkla ilişkilerinde, yoldaşları ile ilişkilerinde belirleyen bir duruşu vardı. Öyle ki bir dönem bölgede kaldıktan sonra Rêber arkadaş bir ihanet sonucunda yapılan nokta baskınında ayağından yaralandı. Operasyon alanda genişledi. Onunla olan diğer arkadaş şehit olmuş kendisi de yaralanmıştı. Hareket edecek durumda değildi kendisini arazide akan bir su kanalının içine atıp bekliyor. Düşman askerleri arama tarama faaliyeti yürütünce kendisine askerlerin sesi gidiyor. Arazi koşulları onu koruyacak bir durumda olmadığı için arkadaş hemen el bombasını çıkarıp pimini çekip ele geçmemek için öylece askerler ona yaklaşınca bombasını patlatmak istiyor. Ses yakınlaştıkça o da kendi konumunu daha uygun etmek için sürüklenerek ilerliyor. Bu esnada bombasının pimini düşürüp kaybediyor. Öylece bekliyor. Askerler yakınına kadar gelselerde onu görmüyorlar. Ve askerler geçip gidiyor. Daha sonra köylüler çatışma seslerini duyunca ve operasyon geri çekilince olay yerine gidip ne olduğuna bakıyorlar. Tabi bir arkadaşın şehadetini öğreniyorlar. Peki diğer arkadaş nerede deyip köylüler aramaya çıkıyorlar. Daha sonra Rêber arkadaşı buluyorlar. Onun yanına gittiklerinde yaralı olduğunu kan kaybettiğini görüyorlar. Hemen ilk müdahaleyi yapmak istiyorlar ancak başka bir şey daha görüyorlar. Rêber arkadaş elinde sıkıca el bombasını tutumuş köylülerin ona yaklaşmasını istemiyor. Çünkü bombanın pimini düşürmüş kaybetmiş. İlk istediği şey bir bant oluyor, yani köylülerden bant istiyor. O durumda bant gelene kadar kimseyi kendisine yaklaştırmıyor. Daha sonra ilk müdahale yapılıyor. Sonra köylüler onu Omeryan bölgesine getirdiler. Getirince onu ilk karşılayanlardan biri de ben olmuştum. Biz çatışma ve şehadeti duymuştuk. Ancak Rêber arkadaşa ne olduğunu bilmiyorduk. Haber gelince hemen randevu yerine gittik. Arabaya yaklaşınca Rêber arkadaş olduğunu anladık ve onu gördüğümüze çok sevindik. Kendisiyle selamlaştıktan sonra benden ilk istediği şey bizim saçımıza taktığımız ince tel toka oldu. Şaşırdım, tokayı ne yapacaksın diye sorduğumda artık başına gelenleri anlatmaya başladı. Sözlerine ‘‘Benim başıma gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi” dedi, gülmeye başladık. Ama sonradan anlattıkları bizi bir sorgulamaya götürdü. Orada gösterdiği irade muazzam bir iradeydi. Bir gün boyunca yaralı biçimde pimsiz bombayla kalmış. İşte PKK gerçekliği böyle bir gerçeklik yaratmış. Önderliğe bağlılığı böyle bir tarife ulaşmış. Hem anlamlı yaşam hem de anlamlı ölüm ikilemi Rêber arkadaşda daha o zaman somutluk kazanmış.
Arkadaş eyalette tedavi gördükten sonra iyileşerek tekrardan görevinin başına döndü. Bir dönem Omeryan bölgesinde kaldıktan sonra 2016 yılında Bagok alanına düzenlemesi oldu. Bagok’ta da kendisine verilen tüm görevleri başarılı biçimde yerine getirme çabası içerisindeydi. Rêber arkadaşı kısa sürede tanımak mümkündü. Açık ve samimi davranışlarıyla dikkatleri üzerine çekebilen, yaşama karşı sorumluluklarını hesapsız, kaygısız bir biçimde tüm çalışmalara koşturan bir arkadaştı. Bizim literatürümüzde pratikçi bir arkadaştı. Mütevazı duruşu ile yoldaşlığın sıcak hissiyatını, samimiyetini hemen insana hissetiren bir kişiliğe sahipti. 2016 yılının 16 Şubatında Bagok alanına yapılan hava saldırısında kendisi de alanda bulunmaktaydı. Bu saldırıda eyalet komutanı Botan Hakkari arkadaşla beraber toplamda dört arkdaş şehit olmuşlardı. Rêber arkadaş da saldırı olmadan önce arkadaşlarla birlikteydi. Fakat bir görev nedeniyle noktadan ayrılmak zorunda kalmıştı. Onlar çıktıktan bir süre sonra saldırı olmuş arkadaşlar şehit olmuşlardı. Alanda olduğu için operasyon geri çekildikten sonra hemen harekete geçmiş arkadaşlara bakmaya gitmişti. Şehit olan arkadaşların cenazelerini görünce çok etkilenmiş kendisini suçlamaya başlamıştı. O an yoldaşlarının yaşadıklarını düşünmüş empati kurmaya çalışmıştı. Noktada yoldaşlarını ararken dört arkadaşın orada olmadığını anlamış onları aramaya başlamıştı. Belki dört arkadaşa bir şey olmamış, yaralanmışlarsa hemen müdahale adilmesi gerekir diyerek araziyi didik didik aramaya başlamıştı. Ancak yoldaşlarını görememiş içindeki yoldaş acısı daha da derinleşmişti. Diğer dört arkadaş nerededir diyerek saldırının tüm detaylarını, vurma esnasında açılan çukarları teker teker eşerek belki biri toprağın altında kalmıştır diyerek yılmadan dört gün boyunca yoldaşlarını, yaşadıkları umuduyla durmadan aramıştı. Alanda bulunan tüm köyler, koçerler, çobanlara haber göndermiş halkı harekete geçirmişti. Dördüncü gün aramaya çıkan bir guruptan haber almış arkadaşların yaralı bir biçimde bulunduğu söylemi kendisine ulaşmıştı. Hemen yoldaşlarına koşmuş yaralarına müdahale etmek istemişti. Arkadaşlarını görünce herbirine sımsıkı sarılmış yoldaşlık sevgisi ve bağlılığıyla onları bağrına basmıştı. Şehit olan yoldaşlarının acısını yüreğine saklamış, yaralı olan yoldaşlarının biran önce iyileşmesi için çaba içerisine girmişti.
Rêber arkadaş daha sonra eyalette sorumluluklar alarak öncü olma konumunu sürdürmüştü. Tüm eyalette yoldaşlarının yüreğine sevgi tohumlarını ekmişti. İnsana olan saygılı duruşu her arkadaşta kendisine karşı da saygıyı geliştirmişti. Tabi bu saygı sadece arkadaşlarıyla sınırlı değildi. Halkın yüreğinde de büyük bir saygı uyandırmıştı. Onu tanımayan koçerler, köy halkı yoktu. Aslında Bagok topraklarında yaşayan tüm canlılar onu tanırdı. Çünkü 6 yıllık bir gerilla deneyimini kazanmış eğitimini yaşamdan almıştı. Yıllar geçtikçe kendisinde bir eksiklik olduğunu hissetmişti. Kapsamlı bir eğitim almadan gerillacılık temelini atmıştı. Artık bu kadar tecrübeden sonra sıra akademik bir eğitime gelmişti. Kendisi ile yaptığımız tartışma ve sohbetlerde bunun eksikliğini her fırsatta dile getirmiş, merakını gizleyememişti. En çok merak ettiği şey Medya Savunma Alanı’ydı. İşgal altında büyüdüğü ve gerillacılık yaptığı bir alandan sonra acaba büyük mücadele sonucu ve değerlerle oluşmuş Medya Savunma Alanları nasıl bir yerdi? Çok merak ediyordu. Sistem nasıl işliyordu? Akademi neydi? Eğitimler nasıl veriliyordu? Yoldaşlık nasıldı? Örgüt yönetimlerini görmek, onlarla tanışıp tartışmak onun için inanılmaz bir heyecan yaratıyordu. Her yıl kış aylarında sığınaklarda gördüğü eğitimler dışında eğitim görmemişti. Örgüt yönetimlerini, eğitim konularını ses kayıtlarında dinlemiş, dinlerken heyecanlanarak acaba ben ne zaman öyle bir mekanda hazır olurum demişti. O kadar meraklı, ilgili, alakalı bir düşünce yoğunluğu vardı ki anlatırken bile heyecanı onda sıcak terler dökmesine neden oluyordu. Orada örgüt nasıl işliyordu? merakı, en temel sorduğu soruydu. Ona inanılmaz bir şeymiş gibi geliyordu. Bunları düşündükçe Önderliğin gücünü daha iyi anlıyorum diyordu. 2018 yılına gelince Rêber arkadaşın Güney alanına çekilmesi kararı alındı. Bu nedenle Güney’e geçecek olan guruba dahil oldu. Bu gurupta beş arkadaş vardı. Bende tek kadın arkadaş olarak bu gurupta yer alıyordum. Mêrdîn’ê giderken Kerboran’dan Mêrdîn’e geçiş kuryemiz Rêber arkadaştı. Şimdi gidişte de yine Rêber arkadaş bize kuryelik yapacaktı. Ama bu defa kendisi de gruptaydı. Kerboran’dan sonra da başka arkadaşlar devreye girecekti. Bu yol sürecinde de Rêber arkadaşı daha yakından tanıdım. Yoldaşlık görevini eksiksiz yerine getirmişti. Önderliğin yoldaşlık saygısı, yoldaşlık sevgisi tanımını Rêber arkadaş kendi şahsında somutlaştırmıştı. Kerboran alanına ulaşana kadar tüm guruba karşı olan sorumluluğunu yerine getirmişti. Bundan sonrası ise grupta tek kadın arkadaş olmam nedeniyle kendisini bana karşı sorumlu görmesi oldu. Bu feodal ölçülerde değildi tabi. Yoldaşına yoldaşlık görevini yerine getirme sorumluluğuydu bu yaklaşımı. Bana sorduğu bir soru olmuştu demişti biz dört erkek arkadaş senin güvenliğini alıyoruz seni Medya Savunma Alanları’na ulaştırırsak YJA-STAR bizi ödüllendirmez mi? Ben de siz yoldaşlık görevinizi yapıyorsunuz bunun için ödül gerekir mi diye cevap vermiştim. O da aslında en büyük ödül oraya ulaşarak Medya Savunma Alanları’nı görmemdir demişti. Verdiği cevap beni düşündürtmüştü. Çünkü kendi kurduğumuz yaşam sistemiyle bir alanda yaşamanın anlamına, ulaşmıştı. Farklı bir yaşam tarzı olduğunu biliyordu.
İşte Rêber arkadaşın böyle bir kişiliği vardı. Herhangi bir akademik, sistemli eğitim görmemesine rağmen kendinisine eğitim mekanı olarak Bagok dağını esas almıştı. Mani’nin mekanını kendisine bilgi kaynağı alarak, Apocu yaşam felsefesiyle tarih ile günceli birleştirdi. Bagok alanının her taşını, ağacını ve yaşadığı her anı kendisini geliştirme akademisine çevirdi. Altı yıllık gerilla deneyimini tereddütsüz ve amasız bir şekilde geçirdi. Yaşam ilkelerinden asla taviz vermeden yaşadı. Bir dönem halkla ilişkiler çalışmasında olmasına rağmen çoğu kişiyi tanımış Parti kişiliğini temsil etmeye çalışmıştı. İşte PKK gerçekliği böylesi bir kadro gerçekliğini tarihte olduğu gibi bugün de Rêber ve Rêberler şahsında somutluk kazandırmıştı.
Bu anımla Rêber arkadaşı ne kadar anlatabildim bilemiyorum. Medya Savunma Alanları’na ulaştıktan sonra kendisinden hiç haber almadım. Tek aldığım haber Kerboran’da şehit olması oldu. Eminim ki onu tanıyan çok arkadaş olmuştur. Kutsal mücadele yolunda yaşanan şehadeti onu herkese tanıtmıştır. Önemli olan bundan sonrası açısından şehitlerle doğru yaşamasını bilmektir.
Mücadele Arkadaşı
Kod Adı: Reber Fırat
Adı Soyadı: Medeni Oğuz
Doğum Yeri: Mardin
Anne – Baba Adı: Halime – Mehmet
Şehadet Tarihi ve Yeri: 22 Kasım 2020 / Kerboran