Filize Durmuş Umut

Issız bir gecenin yollarında bir rastlantının selamıyla, sıcacık tokalaşmasıyla başlamıştı. Bir iki kelimelik de olsa, bir askerin iz bırakan söylemi, bir merakın kapısını aralamıştı. Günler günleri kovalamış, ardından silik bir beklenti, gölgelenmeye yüz tutmuş bir anı. Hatırlanması güç, Kandil’in uzayan yollarının ardından varılmıştı Şehit Ayhan’a. Kısa bir tanışmanın gerilla içindeki farklı havası. Kısacık kelimelere ömürler sığdırılmıştı. Uzun bir aradan sonra tekrar başlanır yarıda kalmış sohbete. Lanetli tarihin aydınlığa gebe olduğu 94’ün Eylül ayında ay yıldızlı bir gece, incelerek uzayan, bir yılan kıvraklığını andıran kıvrımlarla sert, asi ve yüksek kayaların arasından kendini bırakıyordu Ali boğazının derin vadisine.

Coşku selinin timsali bir yürüyüşün adımlarını var gücüyle atıyordu. Geceye karşı zaferini ilan eden gün, tüm aydınlığıyla beliriyordu Munzur’un sol yakasında. Çağlayan şelaleyi, kurumuş sarı otları, altın sarısı ceviz yapraklarını, asi kayaların manzarasını ve patikaları anlatıyordu. Bir yandan en zirvede, ufukta belli belirsiz görünen geyik manzarasına, coşturan asilikte dost canlısı vadiye, şırıl şırıl akan suyun akışına bakıyordu. Bir yandan da patikanın ortasından geçen karıncaların kara çizgisine basmamak için kıvrak bir adımla geriye tepmenin alçak gönüllülüğünü sergiliyordu. Ve görünen manzaraya son bakış oluyordu.

Bir yılını doldurmak üzereydi Dersim’de. Ardından Karadeniz’e geçmişti. Bir zamanlar üniversiteyi okuduğu yerde şimdi silahıyla ve yiğit yoldaşlarıyla geceyi gündüz ediyordu. Ailenin tek erkek çocuğu, umudu Tuncay; artık halkının umudu Rojhat olmuştu. Ülkenin devam eden nöbetçilerinden biri Rojhat. Ağaçların arasından kıvrılarak Ayhan arkadaşın yanına gelmişti. Fısıltılı bir tonla “yan taraftan düşman geçiyor” dedi. Ayhan arkadaş, büyük bir soğukkanlılık ve güvenle “manganı al, operasyonun arkasına geç” sonra, noktada buluşuruz demişti. Rojhat’ın derin anlama, kavrama yeteneği bu talimatı çoktan kavramış ve gereklerini düşünmüştü. Hızlı bir koşuşturmacanın ardından, dün geceye dönüyordu. Karanlığın çökmesiyle birlikte bombanın pimi çekilmiş, büyük bir kin ve zaferi umutlayan coşkuyla saldırıya katılmış, saniyelere bir ömür sığdırmıştı. Ağacın arkasından çıkan Rojhat, hızla ileriye atılmış, ne olduğunun şokunu yaşayan askerin üzerinden attığı mermiye rağmen silahını almıştı. Mangasını toplamış, hemen oradan ayrılmışlardı. Ayhan arkadaşın yanına varmadan önce Rojhat, Botan’a dönüp elindeki silahı ona uzatarak “bunu senin sayende aldık, yani senin emeğinin ürünüdür, al” dedi. Tüm grup bu mütevazi, hiçbir art niyeti içermeyen, sade davranış karşısında duygulanmış ve etkilenmişti. Ayhan arkadaşın yanına varınca aynı yaklaşımı sergilemişti. Bu durum, berrak bir yüreğin sade aynası oluyordu.

Munzur gibi hayat verirdi etrafına. O, Munzur gibi cömert davranmayı karakter etmişti. Dersim’de geçen yıllar bir gün gibi ardıllanmıştı. Yedi yıl dağlarında yaşadığı Dersim’e veda etme günü gelmişti. Takvim sayfaları Haziran ayının ortalarını gösteriyordu. Ali Haydar arkadaşın komutasındaki grup, Sülbüs-Ari boğazının zirvesinde birlikte sessizce geriye dönerek son bir bakış atıyordu uğruna kan ve can dökülen topraklara. Ali Haydar arkadaş gruba dönerek “en zorlu kopuşlar güçlü buluşlar gibidir” söylemini bir şiar gibi haykırmıştı. Derin bir iç çekişin ardından harekete geçmişlerdi. Bir ayı bulan yürüyüşün ardından Faraşin yaylasının kapısına varmışlardı. Serhat’ın boğazı geçildikten sonra kar iyice bastırıyordu. Başlayan tipi grubu beklemeye mecbur ediyordu. İki kişi kayanın etrafını ayaklarıyla biraz temizleyip sıkışık bir biçimde yerleşmişlerdi. Rojhat yine örnek bir davranışı sergilemekten geri kalmamıştı. Az ilerideki kaya kenarlarında topladığı heliz puşusuyla bir ateş yakmıştı. Helizler tutuşup güçlü ve anlık bir alev almış ve hemen bitmişlerdi. Hüseyin arkadaş Rojhat’a dönerek “bir alevlikte olsa güzel bir ateşti, içimizi ısıttı” derken ciddiyetinden kuşku yoktu. Örnek davranışlarıyla Rojhat arkadaş “önemli olan bir şeyler yapmaktır” diye karşılık vermişti. Kar git gide bastırıyordu. Ne olursa olsun gitmek zorunlu olunca Rojhat öne atılarak “şimdi sıra benim” deyip dizi geçen karla hızlı bir mücadeleye girmişti. Yürek, umut ve inançla Faraşin, Çiyaye Reş, Başkale zozanları, yanan ayaklara rağmen aşılmış, örgüte ulaşılmıştı. On beş günün ardından ilk haberi Kelareş karargahı ulaştırıyordu örgüte. Bayram havasıyla karşılanan grup ardından Kandil’e geçmişti Rojhat. İdeolojik eğitimi bittikten sonra Rojhat ve Hüseyin arkadaş, birlikte askeri akademiye gitmişlerdi. Akademide Rojhat arkadaş mütevazılığı, fedekarlığı, olgunluğuyla tüm arkadaşların dikkatini çekmişti. Akademideki devreden sonra Rojhat arkadaş büyük bir ısrarla tekrardan kendisini Dersim’e önermişti. 2003 yazında tekrardan Dersim alanına geçti Rojhat arkadaş büyük bir coşkuyla alanda faaliyetlerine başlamıştı. Hain bir komplo sonucu Rojhat arkadaş Pertek’te şehit düştü.

Kervan binlere, on binlere ulaştı....

Anın mücadelemize ışık tutacaktır.

Silah Arkadaşları