Şehit Haydar Alparslan (Kemal)

Şehit Haydar Alparslan (Kemal)Adı, soyadı: Haydar Alpaslan

Kod adı: Kemal Zap

Doğum yeri ve tarihi: Dersim-Hıngırvan, 1962

Mücadeleye katılım tarihi: 1979

Şehadet tarihi ve yeri: 27 Kasım 1999, Dersim

 

İsyanlar ve asiler diyarında, duyduğumda şahadetini yıllar öncesine gittim. Senin çocukluk hayallerimde yer eden portren canlandı gözlerimde.

Fırtınalı bir kış gecesi

Munzurların silsilesinde Kartal yuvası köyümüz.

Yirmi küsür yıl önce karlı fırtınalı geceye boşaltmıştın bir şarjör mermiyi, karanlığımıza ilk kurşunu sıkanlardan oldun dağ köyümüzde.

Sonra kavga

İsyana çağıran güzel türkülerin kulaklarımızda yankılandı.

Gencecik yaşında tanıştın kavgayla özgürlük tohumları ilk serpilirken ülkemize, Sen'de mayalandı ve ilk yeşerenlerden biri oldun.

Hatırlarsın toprağımızda meydan okuduğunda faşistler bize, ikinci şarjörünü de onlara boşaltmıştın munzur kıyısında.

Artık ülkemizde at oynatamayacaklardı. Derin vadilerimize lanetlenmiş kavmin temsilcileri kolay kolay giremezlerdi artık. Çünkü onlar yüzyıllar öncesinde geldiklerinde lanetlemiştik, burası kutsal Zerdüşt'ün ateşiyle yıkanmıştı.

Ve hatırlamaya başlamıştık. Evlerimizin köşelerinde ilk oyun oynamaya başladığımızda eşelediğimiz toprakta karşılaşmıştık '38 isyanın izlerine.

Toprakta yanan, toprak olan neydi? Neydi; sadece evlerimiz, kardeşlerimiz, annelerimiz miydi. Ya da özgürlüğümüz geleceğimiz miydi? Ve neden taze toprakla örtülmüştü geçmişimiz orada kül olan neydi? Biz neyi arıyorduk? Orada yanan bizmiydik. Neden yakıldık? Kim yaktı? Niçin ?...

Kazdığımızda toprağı, kendimizi arıyorduk belki de. Her toprağı kazdığımızda, kendimizden bir şeyler buluyorduk. Sen en önde olanlardandın, belki de ilk kendini bulmaya çalışanlardan. Her hatırlayış, öfkeye, intikama ve kendini aramaya yöneltti seni. Sonra yöneldin işte dağlara!

Kucakladığın geleceğimiz, özgürlüğümüzdü.

Ve bir gün bir hainin pususunda vuruldun! Sen yedi değil, daha fazla canlıydın. Yedi kurşun yardı geçti vücudunu.

İlk üzerine gelen düşman komutanına kanınla kızıllaşan elinle zafer işareti yapıp "henüz 17'sinde" "Haydarlar ölmez" dedin en saf duygularınla.

Sonra 12 Eylül, Elazığ 1800 evler, işkence, çığlık, direniş, kin, öfke...

Sonra yeniden döndün Dersim'e! Bir ara durur gibi oldun, ama içinde çağlayan fırtına, yanan ateş dağ özlemi, yoldaş hasreti, silah tutkusu, intikam, öfke, kin...

Dayanamadın.

Alageyiğin gözlerine vurulan 'İnce Memet' kim? Acaba meşhur yazar gerillanın içindeki alev alev yanan özgürlük ateşini hisseder mi?

Sığmadı göğüs kafesine yüreğin.

Her dağda gürleşen ateş sensiz olamazdı. Akvanos, yasak mıntıka, Kutu deresi, Kızıl kayalar ve Koê Spi, Dorşin, Gomıka, Gabar, Cudi, Metina, Gare.

Sığmadın Dersim'e. Bu aşk ki ne Mem tadına vardı Zin'in bakışlarında, ne Mecnun yanan Leyla'nın teninde.

Bizim aşkımız ki dile gelmez, şiir, türkü olmaz yaşanılır ve yaşadın.

Yıkıldı bütün duvarlar, sınırlar, ayrılıklar beynimizde. Yöneldik bizi var eden, aydınlatan, ısıveren ve her sabah yeniden doğan güneşe. Biz ki onun soyundandık, yani ışığın, aydınlığın. Ona koşarken biraz daha aydınlandık, kendimizi daha iyi gördük. Ve arındık lekelerden. Bizi başkası yapan, bendeki yabancıdan.

Yolumuza engel oldular, bazen kendini kaybedip başkası olanlar. Bir sen; işte kendine yabancılaşmaya terkedilmiş diyarda, yeşeren bir kızıl karanfil oldun. Sen her söylenen türküde, sıkılan her yumrukta ve tetiğe dokunan her parmakta en güzelini, onurlusunu yapmaya çalıştın.

Özgürlük güneşimizin diyarında kutsanırken şöyle söylemiştin: "Bu kez ülkeye gidersem, gerekirse ülke ile Dersim'i birleştirmeye kadar büyük bir tutku var. Önderliğin verdiği yoğun destek ve emek var, bana düşen bu verilen desteğe layık olmak, verilen görevi layıkı ile yerine getirmek, takipçisi olmak ve başarmaktır. Bu konuda verilenler yeterlidir."

Bu sözle yöneldin ve öyle var oldun.

Bir şiirin dizelerini hece hece yazar gibi,  yüreğini nakşettin toprağa kök saldın. Senden öncekilerin amansız ve tereddütsüz takipçisi oldun. Toprağa tohum olarak düşenin ruhunu kendinde var ettin. Şimdi sen tohum saldın kutsanmış topraklarıma. Ve sen bizde var olacak ve yaşayacaksın.

Evet yoldaşım, yıllarca koynunda kavgaya tutuştuğun dağlarda gezdin, dolaştın, savaştın, güzelleştin. Bir arkadaş olarak ayrıldıktan sonra, bir yoldaş olarak karşılaşmadık senle. Seni hep duydum. Takip ettim, sevindim,  daha fazla sevindim, moral buldum sende.

Yıllar önce yine yaralanmıştın, bu kez konuşamıyordun, boğazından almıştın kurşunu. Ama sen yine de hep muhaberelerin vazgeçilmez üyesi oldun. Belki de bu sayede yeniden konuşma gücünü kazandın. Hırsın, inadın orada da kazandı... Hatta türkü söylemeyi bile terketmedin, herşeye rağmen.

Bense aradım seni, hep ulaşmak istedim sana. Gerilla albümümün vazgeçilmez bir üyesiydi fotoğrafın, belki kavuşma ilminin teselli kaynağı, seni kesin göreceğim, ulaşacağım sana...

Bilirsin, çetin ve zorlu geçiyor günler, her taraftan saldırırken efendiler!

Efendilerin iplerini ellerinde tuttuğu kiralık tasmalılar daha da azgın kesildiler. Set çekmek istediler güneşle aramıza, biz ki, onunla var olmuştuk. Kutsanmış sevdalar gibi yücedir bağlılığımız, ona saldırmak istediler. Çeşitli yaygaralar kopardılar.

İşte o günlerde bir akşamüzeri çaldı telefon.

Yıllarca karşılaşmamıştık, konuşmamıştık, duymamıştık birbirimizin sesini, ama tek söz etmemiştik beraber, karşılıklı.

Hemen tanıdım sesini.

O an oradaydım, bir dağın yamacında dökülen yaprakların örttüğü toprak zemin, aşağıda vadide gürül gürül akan suyun uğultusu. Korlaşmış ateşin başında bağdaş kurmuş, yan yana oturmuşuz. Ateş közlerinin ısıttığı ellerimizden vücudumuza akan kanın taşıdığı ısı, sıcak yüreğimiz. "Düşman bu süreçte bazı propagandalar yapıyor" diye başladın hal hatır sorduktan sonra...

Gülüyordu yanındaki yoldaşlar. "Bizler hiçbir zaman Önderliğimize bağlılıkta en ufak bir zayıflığı yaşamadık, yaşamayız. Soluduğumuz bir nefes hava kalmasa da, biz bu önderlikle, bu partiyle olacağız. Aşağıyla irtibat kuramıyoruz. Arkadaşlara durumumuzun iyi olduğunu söyleyin..."

Sonra kısa bir sohbet!..Vedalaştık kapandı telefon, ben halen oradaydım ateşin başında alevlerin içinde kaybolan bakışların.Yalnız kaldım!

Bir hafta sonra duydum. Dersimden!... İnanmadım ve çekip gittin. Oysa paylaşacağımız onca şey varken.

Mücadele Arkadaşları